top of page
Yazarın fotoğrafıAda Özsar

Peeping Tom Dans Tiyatrosu Kumpanyası'nın “Le Salon” Oyununun Hareket ve Bağlam İncelemesi

Le Salon Yaratım ve Oyuncu Kadrosu


● Gabriella Carrizo/ Gabriella

● Franck Chartier/ Jack

● Eurudike De Beul/ Eurudike

● Simon Versnel/ Simon (Büyükbaba)

● Uma Chartier

● Samuel Lefeuvre


Dramaturji


● Nico Leunen

● Viviane De Muynck


“Le Salon” Peeping Tom Dans Tiyatrosu Kumpanyasının ilk gösterimini 4 Kasım

2004’de yaptığı bir tiyatro oyunu. Oyun bir zamanlar varlık içinde yaşayan bir ailenin


yaşadıkları ekonomik ve ruhsal çöküşü konu alıyor. Oyun gerek aksiyonları gerek karakterler arasındaki ilişkileri ve işlediği konu ile somut ve soyut anlamı aynı potada eritmeyi başarıyor.


Bu oyundaki hareket ve bağlam ilişkisini üç başlık altında inceleyeceğim. Sahne tasarımı ve karakterler arasındaki ilişkinin oyun dünyasını nasıl etkilediğine değineceğim. Oyundaki hareket tasarımı incelerken karakterlerin hareket cümleleri ile bu cümlelerin oyunda bulduğu dramaturjik anlamı tespit etmeye çalışacağım. Oyunun bağlamını ise karakterlerin eylemlerinin sonucunda oluşan durumlar üzerinden inşa edeceğim.


Oyun, konvansiyonel bir dekor ile tasarlanmış. Sahnenin sol tarafında çift kişilik bir yatak, yatağın baş ucunda yığılmış onlarca yıpranmış kitap var. Bu, evde yaşayanların belirli bir kültürel düzeyde olabileceği bilgisini veriyor. Yatağın hemen arkasında çift kanatlı bir pencere, pencerenin sağ tarafında bir ayna var. Aynanın sağ tarafında (sahnenin orta solunda kalıyor) iki adet eski, tekli koltuk var. Koltuğun arkasında raflı cam bir büfe, koltukların sağında iki kanatlı bir kapı var. Kapı ile tekli koltuklar arasında aydınlatma duyu, onun üzerinde bir tablo var. Daha sonra bu tablo siyah beyaz bir çocuk fotoğrafı ile değiştiriliyor. Fotoğrafın altına ise bir demet çiçek yerleştiriliyor, bu, fotoğraftaki çocuğun ölmüş olabileceğini düşündürüyor bana. Sahnenin solunda bir adet piyano, sol arka çaprazda antre var. Dekor, görünüm itibariyle eski bir apartman dairesi imajı veriyor. Kostümler de düşük gelirli bir aile portresi çiziyor. Bu sahne düzenini betimledikten sonra oyunun ilk sahnesine bakmakta fayda var; oyun karanlıkta, arka tarafta, loş bir ışığın altında, kafasız, (diğer oyuncu partnerinin kafasını koltuk altına soktuğu için) kırmızı gece elbiseli bir kadın ile takım elbiseli bir adamın yavaşça salon dansı yapmalarıyla başlıyor, bu sırada lokal ışığın altında uyuyan başka birini görüyoruz. Bu bende uyuyan kişinin gördüğü rüya olarak anlam buluyor. Daha sonra arkalardan gelen bir sesin “Daha yüksek” demesiyle şarkısının sesi artıyor. Müzik girdiğinde tekli koltuk anfaz vaziyete geliyor ve sahne ışıkları yavaşça yükseliyor (fade in). Bu noktada az önce tarif ettiğim sahne tasarımı tümüyle görünür oluyor. Bu sahne ile birlikte henüz oyunun ilk dakikalarından bizi neyin beklediği hakkında büyük ölçüde fikir sahibi oluyoruz. Oyun üslubunu açıkça belli ediyor. Oyun gerek dekor tasarımı gerek dansçıların hareket kalitesi gerek ses ve ışığıyla gerçek ile gerçek üstü arasında bir

bağ kuruyor. Dekor ile karakterler arasındaki etkileşimlerden bir diğeri ise Siyah ceketli

güneş gözlüğü takmış karakter (Gabriella) çocuğun fotoğrafını astıktan sonra bayılıyor.

Kostümü ve bayılması çocuğun ölmüş olduğu bilgisini destekliyor. Karakter birkaç eşya daha yerleştiriyor ve fotoğrafın önüne gelip bir hareket serisine başlıyor, bu seriye diğer karakterler de katılıyor ve fotoğraftaki çocuk için bir nevi seremoni düzenleniyor. Fotoğraf oyunun ilerleyen sahnelerinde bir kaç kez daha vurgulanıyor. Oyunun geneline baktığımızda bu motif ailenin çöküşünün vurgulanması açısından önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. İlk bakışta konvansiyonel bir dekor tasarımı olarak karşımıza çıkan sahne, oyuncuların ilişkilenme biçimleri ile konvansiyonel yaklaşımdan ayrılıyor ve yeni bir anlam yaratıyor, bu açıdan sade ama güçlü bir dekor tasarımı olduğunu söyleyebilirim “Le Salon” oyununda.


Fotoğraf: Maarten Vanden Abeele. (Soldan sağa) Simon Versnel, Franck Chartier, (altta) Samuel Lefeuvre, Gabriella Carrizo, Eurudike De Beul

Oyunun hareket düzenini incelerken zaman zaman hareket cümlelerini deşifre edip, detaylı bir şekilde açıklamaya çalışacağım. Bunu yapma sebebim, koreografiyi zihnimizde canlandırmaktan ziyade tekrar eden hareketin ya da belirli bir hareket cümlesinin eyleme bu eylemlerin de oyunun bağlamı içerisinde anlama dönüştüğünü görebilmeyi sağlamak. Oyunda yakından bakmak istediğim iki kısım var. Bunlardan ilki az önce de bahsettiğim çocuk fotoğrafının karşısında yapılan “ seremoni”. Hareket bir süredir fotoğrafın önünde duran Gabriella ile başlıyor, Gabriella muhtemelen kaybettikleri çocuğun annesi. Sağ ve sol olmak üzere küçük adımlarla iki yöne gidip geliyor. Bu sırada eş yönlü üst bedeni de omuzlardan aşağı sarkarak bükülüyor. Bu harekete daha sonra sırasıyla; Samuel, Simon,


Jack ve Eurudike ekleniyor. Serinin başlamasıyla şarkı yavaşça azalırken (fade out), fondaki gerilim dolu ses tasarımı artıyor (fade in). Bu müzik değişimi yapılmakta olan hareket serisini oyunun önceki gerçekliğinden bir nebze ayırıyor ve o ana ayrı bir alan oluşturuyor. Performansçılar sağa sola adımlarken bir yandan da üst bedenleriyle daireler çizmeye başlıyorlar. Burada benim için en ilgi çekici kısım her performansçının koreografiyi kendi fizikselliğine göre yapması, hareketin bağlantı noktaları, serinin kendisi herkeste aynı olmasına rağmen, hareket kalitesindeki bu farklılık derinlikli bir yapı kuruyor, böylelikle hikaye ve dans birbiriyle harmanlanıyor. Dairesel hareketin tekrarı üzerinden hareket git gide dönüşüyor ve kafa silkme, yumruk sallama gibi toplumsal anlamlara da tekabül eden jestlere dönüşüyor, bu noktada ses tasarımının da desteği ile bu jestler senkronize ve tekrar eden bir hal alıyor. Bir karakterin ufak bir itkisiyle başlamış gibi gözüken küçük bir hareket devamlılığını hiç koparmadan git gide büyüyor, dönüşüyor ve “seremoni” adını verdiğim bu toplu anma törenine evriliyor. Bir süre bu şekilde devam ettikten sonra yavaş yavaş seriden kopanlar oluyor. Kopan karakterler hareketlerini büyütürken ve farklı koreografilere devam ederken Gabriella hareketi durduruyor ve sadece duruyor. Bu bana yeniden tekrarın, durmanın, solo ve koro ilişkisinin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Diğer kısım ise Simon ve Jack arasında güç dinamiğini gözler önüne seren "partnering" öğelerinin bolca kullanıldığı

sahne, burada dikkatimi çeken en önemli kısım kontaktı hiç kaybetmemeleri. Kontakt

merkezi değişse de bir yerden mutlaka temas halindeler ve bunu hiç koparmıyorlar.

Birbirlerine uyguladıkları itme, çekme, yönlendirme, fırlatma, döndürme gibi kuvvetler oyunun yapısı içinde eylemlere dönüşüyor ve ortaya muazzam bir düet çıkıyor. Ustaca icra edilen arkasında büyük bir emeğin olduğu belli olan bu sahne bana yeniden hareket yoluyla iletişimin ne kadar kuvvetli olabileceğini hatırlatıyor.


Fotoğraf: Maarten Vanden Abeele. Franck Chartier ve Gabriella Carrizo kontakt noktalarını hiç ayırmadan dans ederken.

Oyun yazının başında da belirttiğim gibi kullandığı metaforlar ve örtük anlamlar ile birlikte oldukça zengin bir yapıya sahip. Oyundaki sözlü anlatım az olduğundan fiziksel anlatım onun yerini alıyor. Bu anlatım dili söz kadar herkes tarafından ortaklaşılabilecek bir dil olmadığından fiziksel anlatım oyunu daha da zenginleştiriyor, dans ve tiyatronun buluştuğu bu alan hikayeyi rahatlıkla takip etmemizi sağlarken seyirciye kendi anlamlarıyla doldurabileceği sayısız küçük pencere açıyor. “Le Salon”’ oyununun somut ile soyut anlam arasında da dans etmesinin sebeplerinden biri hareket odaklı bir iş olması. İncelemenin son kısmında bazı karakterlerin özellikle seçtiğim dans ile eylemde bulundukları anlara değinmek istiyorum. Bunlardan ilki Eurudike yani bakıcı karakteri. Eurudike her ne kadar oyun dünyasına etki edebilen (diğer karakterler ve nesneler ile ilişkilenmesi) bir karakter olsa da aslında başlı başına metafor. Bu çıkarımda bulunabilmemin başlıca sebebi karakterinin aynı zamanda oyunun vokalisti olması. Hemen hemen her sahnede şarkı söyleyen Eurudike sahnelerde karakterlerin bir anlamda iç aksiyonlarını müzik yoluyla seyirciyle paylaşıyor. Oyunun dünyasının hem içinden hem de dışından olan bu karakter seyirciyle de farklı bir iletişim kurma olanağı yaratıyor. Önemli eylemlerden biri Eurudike’nin oyun boyunca belirli aralıklarla piyanonun tuşlarını sökmesi, bana kalırsa bu ailenin yaşadığı trajedi ve buhranın

bir temsili. Oyunun synopsis’inde de belirtildiği gibi ailenin aristokrat bir geçmişi olduğunu biliyoruz. Bunu belirli bir kültürü işaret eden ev dekorasyonundan da okumak mümkün. Piyano da aristokrasiyle yerinde bir bağ kuruyor. Oyun zamanına geldiğimizde ise ailenin yoksullaştığını, büyükannenin bakımevine gönderildiğini, büyük babanın ise akli dengesini yitirdiğini görüyoruz. Eurudike karakterlerle ilişkilendiği zaman denileni yapan bir bakıcı konumunda, evin günlük işlerini yerine getiriyor: evi topluyor Simon’un (yaşlı adam) kıyafetlerini değiştiriyor vs. Fakat gitgide karakterlerin içinde bulunduğu ruh hali ona da sirayet etmeye başlıyor ve Eurudike şarkılarında bozulmalar yaşamaya, karakterlerle alay etmeye başlıyor. Oyunun sonlarına doğru Simon altına işediğinde ise ona bez bağlayıp bir şarkı söylemeye başlıyor. Simon bundan rahatsız olarak söylememesini istiyor fakat Eurudike piyanonun başına geçip tuşlara sert bir biçimde basarak Simon çıldırana kadar şarkıyı söylüyor. Daha sonra da piyanonun tuşlarını söküp atmaya başlıyor. Bu aslında oyundaki yıkımın da fitilini ateşleyen an oluyor. Sonraki sahnede Gabriella’ya (anne) eşyalar fırlatılıyor ve en son Eurudike ona bebek arabası fırlatıyor. Yine akıllara hikayesini tam olarak bilmediğimiz fakat bu zekice yerleştirilmiş unsurlar ışığında kendimizce bir hikaye yazdığımız o çocuk geliyor.


Peeping Tom ekibinin “Le Salon oyunu bir aile trajedisini işleyen üçlemenin ikinci oyunu.

Oyun, fiziksel aksiyonları, koreografisi, alt metinleri ve izleyiciyle arasında gizli bir diyalog

kuran zekice yerleştirilmiş motifleriyle harika bir dans tiyatrosu örneği. Aradan ne kadar

zaman geçerse geçsin eskimeyen bir proje. hem dans tiyatro tarihinde hem de ekibin

repertuarında azımsanmayacak derecede önemli bir yer tutuyor. Oyunun 2005-2007 arası üç tane ödül alması da uluslararası başarısını pekiştirecek nitelikte. Pandemi dönemi kısa süreliğine herkesin erişimine açılan bu oyun, kendi sanatsal üslubumu ve dramaturjik yaklaşımımı keşfetmemde de büyük pay sahibi oldu.





59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page