Manifesto-ação, Paulínia, Brezilya: Bir Dans Eylemi Olarak Yürüyüşteki Aktizm
- Ana Maria Rodriguez Costas & Laís Cardoso da Rosa
- 8 Nis
- 19 dakikada okunur
Ana Maria Rodriguez Costas ve Laís Cardoso da Rosa tarafından 2021 yılında International Journal of Education Through Art'da yayınlanan "Manifesto-ação, Paulínia, Brazil: Activism in Walking as a Dancing Action" başlıklı makalenin çevirisini yayınlamaktan mutluluk duyuyoruz. Kineo Dergi olarak 19 Mart 2025 tarihinden beri başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında süregiden protestoları dikkatle takip ediyor, ifade özgürlüğü çerçevesinde ortaya konan duruşu önemsiyoruz. Hukukun üstünlüğüne, barışa ve adil bir geleceğe olan inancımızla, bu değerler doğrultusunda çaba gösteren herkesin yanındayız.
Çeviri: Deniz Özgültekin
Öz
2017’den beri yürümeyi bir dans eylemi olarak ele alan pratikleri araştırıyor ve bu pratiğin politik ve pedagojik potansiyelini deneyimliyoruz. Bu bağlamda, yürümek, sanatsal yaratım için bir strateji olmanın ötesinde, bedenselleşmiş bilgi ve içselleştirilmiş yurttaşlığın da bir inşasıdır. 2020 yılında Brezilya’da, sanat, kültür, eğitim ve demokrasiyi tehdit eden bir başkanlık döneminde, sokakları işgal etmek ve sokaklarda yürümek hiç bu kadar gerekli olmamıştı. Bu nedenle, yürümeyi bir dans eylemi olarak ele alan ve süregiden araştırmalarımıza dayanan bu makalede, Brezilya sokaklarında bugün var olmaya devam etmenin yollarını keşfetmeye yönelik yerel eylemler öneren bir Manifesto-ação sunuyoruz.
Giriş
Eugenia Casini Ropa (2012), dansın kentsel mekândaki fenomenine dair analizinde, bizi 19. yüzyıl ile 20. yüzyıl ve 1960’lar ile 1970’ler arasındaki modern ve postmodern dans dönemlerine götürür. Büyük ölçüde Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan bu sanatsal hareketler, bedeni ve kenti birbirine bağlayan olası ilişkileri araştırmak adına çoktan konvansiyonel mekânların dışına çıkmıştır; bu araştırmalarda yürümek önemli bir rol oynamıştır. Bu hareketler aynı zamanda sanatı icra etme biçimlerinde köklü bir değişime yol açmış ve başka sanatsal dillerle ve bilgi alanlarıyla flört eden kontekstüel dansın gelişmesine neden olmuştur.
Günümüzde ise, "sadece sanatsal değil, pedagojik, politik, ekonomik, erotik, feminist, ekolojik vb. başka bir özgürleşme projesini düşünmek gereklidir; bu da Avrupa merkezci düşüncenin farklılığında tezahür edenle karşılaşarak ve ona bakarak mümkün olabilir" (Guzzo, 2016: 27, çeviri yazarlara aittir). Bu tür düşünceler, çalışmamızı Latin Amerika’daki politik güçler oyununa yerleştirme ihtiyacını doğurmuş ve dans-yürümenin aktivist potansiyelini araştırmamıza neden olmuştur.
Bu makale, sürmekte olan bu araştırmanın sadece bir başlangıcıdır. İlk kez 2019’un sonlarında kaleme alınan metni, şu anda dünyayı –özellikle de eşitsizliklerin daha da derinleştiği Brezilya’yı– kasıp kavuran yeni koronavirüs pandemisinin ortasında güncelliyoruz. Kendimizi izole etmemizin üzerinden 100 günü aşkın bir süre geçti; bunu devlet başkanının kendisi yapmasa bile. Bu umursamazlık yüzünden, çoğunluğu siyah ve yoksul olan yaklaşık 60.000 insanı kaybettik. Bu çalışmayı, yalnızca bu insanlara adamakla kalmıyor, aynı zamanda bir gün yeniden güvenle bir araya gelebileceğimiz zaman sokaklara dönme kararlılığımızı da ortaya koyuyoruz.
Bu nedenle, şu an için bu makaleyi yazmak, aktivist bir biçimde dans-yürümek için bizim yolumuzdur. Makaleye, 21. yüzyıldaki politik hareketlere kısa bir genel bakışla başlıyoruz; özellikle Brezilya’daki duruma ve Latin Amerika bağlamındaki çağdaş sanatsal pratiklerle artan ilişkisine odaklanıyoruz. Ardından, 2017 ve 2018 yılları arasında geliştirdiğimiz iki dans-yürüme projesini ele alıyoruz; bu projelerin her biri, kentte yürümeyi bir dans eylemi olarak ele almanın politik ve pedagojik potansiyelini gözler önüne seriyor. Son olarak, hem minör-politik hem de etik-estetik soruları içeren politik bir eylemi gerçekleştirebilecek performatif bir dans-yürüme programı öneriyoruz.
21. Yüzyıl Protestoları
21. yüzyıl, protesto hareketlerinin sokaklara dönüşüne tanıklık etmektedir. 1999 yılında, o yıl düzenlenecek Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferansı’nda alınacak liberal önlemlerin gelişmiş ülkeleri gelişmekte olan ülkeler aleyhine destekleyeceği öngörülerek Seattle Savaşı olarak bilinen protesto, çeşitli aktivistler tarafından internet üzerinden örgütlenmiş ve toplantıların gerçekleşmesini engellemeyi hedeflemiştir. Binlerce protestocunun sokakları doldurmasıyla bu eylem merkezsiz, küresel ve gençlik ağırlıklı anti-küreselleşme hareketinin bir dönüm noktası haline gelmiş; bugüne dek dünya genelindeki kentsel sosyal hareketlerde yankı bulmuştur (Sayuri, 2019; Alonso, 2018).
Neoliberalizmi ve onun asgari devlet politikalarını kabul etmeyen Seattle protestocuları, polis tarafından sert şekilde bastırılmalarına rağmen “başka bir dünya” için mücadele etmişlerdir. Bu slogan, 2001 yılından itibaren her yıl düzenlenmekte olan Dünya Sosyal Forumu’nun idealize edilmesine zemin hazırlamıştır. Forum, “neoliberalizme ve dünyanın sermaye tarafından tahakkümüne karşı olan sivil toplum grupları ve hareketleri” tarafından gerçekleştirilmiştir (World Social Forum, 2016).
Yüzyılın başındaki bu deneyimlerden ilhamla, 2011 yılında Arap Baharı başta olmak üzere Orta Doğu’daki çeşitli ülkelerde ayaklanmalar yaşanmış; bunlarla eş zamanlı olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde Occupy Wall Street hareketi ve Avrupa’da benzeri hareketler ortaya çıkmıştır. Bu mobilizasyonlar, sosyal medya kullanımını toplumsal harekete katılımı yaygınlaştırmanın bir aracı olarak benimseyen, doğrudan, kolektif ve yatay yönetim eylemleriyle yaratıcı bir nitelik taşıyan, yine gençliğin yoğun katılımıyla sürdürülen eylemlerdi (Alves, 2012). Brezilya da bu küresel hareketlilikten geri kalmamış ve 2011 yılında São Paulo’nun merkezinde gerçekleşen Ocupa Sampa, gençleri bedenleriyle doğrudan kentle ilişkilenerek politik eylemlerde bulunmaya yönlendirmiştir (Oliveira, 2014).
Ancak Brezilya’daki halkın politik protestoları, yirmi birinci yüzyılda asıl 2013’teki Jornadas de Junho (Haziran Günleri) ile, 2011’de denenen pratiklerin pekişmesiyle ve ülkenin çeşitli yerlerinde bir araya gelen çok sayıda göstericiler sayesinde, başka ülkelerdeki protestolarla benzer bir boyuta ulaşmıştır. Bu gösteriler, 1983-1984 yılları arasındaki Brezilya’nın yeniden demokratikleşme sürecinden bu yana sokaklarda görülmemiş büyüklükte bir katılımı mümkün kılmıştır.
2013 yılındaki protestocular, başlangıçta Brezilya'nın çeşitli eyalet başkentlerinde toplu taşıma ücretlerine yapılan zamlara karşı çıkmış; kirletici yakıtların aşırı kullanımına bağlı ekososyalist dönüşüm gündeminin bir parçası olarak, ücretsiz ve nitelikli toplu taşıma talep etmişlerdir. Bu talep, ekolojik krize çözüm önerilerinden biri olmanın yanı sıra, bireysel otomobilin “hayatın merkezi” haline geldiği burjuva toplumuna alternatifin de bir simgesidir:
“Toplu taşımaya yönelik bu mücadele, ekolojik krize çözümün bir parçası olduğu kadar, bireysel otomobilin [...] hayatın merkezi haline geldiği burjuva toplumuna bir alternatifin de sembolüdür.”
(Peschanski, 2013: 56, çeviri yazarlara aittir)
Toplu taşıma sistemine yönelik memnuniyetsizliği, Brezilya’da siyasete yönelik genel bir hoşnutsuzluğun göstergesi olarak değerlendirebiliriz. Zira bu sistem, sömürgecilik sonrası Brezilya tarihinin tamamında eğitime ve kültüre eşitsiz erişimi sürdürmüştür. Bu durum karşısında, 2013’teki Jornadas de Junho’dan sonra 2015 ve 2016 yıllarında da öğrenci protestoları yaşanmıştır. Bu protestolar, sırasıyla, kamu okullarında yeniden yapılanma sürecini ve "partisiz okul" (escola sem partido) adı verilen tartışmalı yaklaşımın varlığını öngören eyalet ve federal düzeydeki tekliflere karşı gerçekleştirilmiştir. Bu üç politik hareketin de ortak noktası, yürüyerek sokakları işgal etmeleri; yurttaşlara zaman zaman kapatılan alanları sahiplenmeleri ve merkezsiz, partiler üstü bir politika biçimini hayata geçirmeleridir. Bu durum, Dünya Sosyal Forumu hareketini hatırlatırcasına, protestocuların yenilikçi, sanatsal ve şenlikli bir biçimde dahil oldukları yeni bir dünya yaratma imkânı doğurmuştur (Mesquita, 2008).
İlginçtir ki, yirmi birinci yüzyılda sokaklardaki politik protestoların çoğalmasıyla eş zamanlı olarak, kentsel alandaki sanatsal girişimler de –özellikle Latin Amerika’da– yeniden artış göstermiştir. Bu eşzamanlılığı tanıyarak, bu politik yürüyüşler ile sanatsal pratikler arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmak istiyoruz; zira bu tür girişimler, yurttaşları gündelik yaşamda bile kentle farklı ilişkilenmeye teşvik etmektedir. Bu bağlamda, günümüzde giderek daha fazla sanatçı, sanat yapmanın gösteriye dayalı yollarından kopmanın yollarını araştırmakta ve sanat deneyimini halkın da eş-yaratıcısı olduğu bir sürece dönüştürmeyi amaçlamaktadır.
Yürümeye sanatsal bir pratik olarak odaklanıldığında, bu tavrın kökeni durumcu (situationist) harekete uzanır. 1950’lerde Durumculuk, tüm düşünce ve eylemlerini kentte kaybolma – dérive – edimi üzerine kurmuştur; dérive, hayatın bizzat kendisini sanata dönüştürmenin estetik-politik bir aracı olarak kabul edilmiştir. Bu, durumcu hareketin kent ortamında yaşamaya ve bir arada olmaya dair yeni yollar icat etmek üzere başvurdukları taktiktir (de Certeau, [1990] 1994).
Ne var ki dérive gibi yürümeye dayalı pratikler –ki bu, yürüme araştırmalarının en yaygın miraslarından biridir– Springgay ve Truman’ın da belirttiği gibi, “çoğu zaman ırkı, toplumsal cinsiyeti ve engelliliği görmezden gelir [...]; tüm bedenlerin mekânda eşit şekilde hareket ettiğini varsayar” (2018: 6). Oysa bu doğru değildir. Bu durumu hesaba kattığımızda, yürüyüş sanatının kapsayıcı olmayan kökenine rağmen, bu insanî jestin sıradan doğasının, yurttaşların kolektif bedensel deneyim yoluyla kentsel mekânları yeniden sahiplenme gücünü taşıdığına yürekten inanıyoruz. İşte bu yüzden yürümek, günümüzün kentsel sanat üretiminde ve tartışmalarında merkezî bir konuma yerleşmektedir. Bu bağlamda Latin Amerika, çoklu politik ve sanatsal senaryolarla direnmeye devam etmektedir (Caballero, 2011).
2017 ile 2018 Arasında
Brezilyalı çağdaş dans sanatçıları ve araştırmacıları olarak, kentte yürümeye dair dans bilgisinin içinde var olan sınırlı çalışmaları fark ederek, sanattaki bu “yürüme hareketinin” bir parçası haline geldik. Bu doğrultuda, 2017 ve 2018 yıllarında, yürümeyi bir dans eylemi olarak ele alan özgün niteliklerden yola çıkarak, iki pratik ve kuramsal sanat-akademi araştırma projesi[1] geliştirdik. Bu projelerde etkileşimsel iki alana yöneldik.
İlk alan, sahnenin denetimli mekânından çıkarak sokaklar gibi başka alanları dans yaratımında belirleyici bir bağlam olarak ele alan ve bu yolla yerle yanıt ilişkisi kuran, katılımcı ve gezici işleri içeren Bağlamsal Dans’tır (Royo, 2008). İkinci alan ise, yürümeyi estetik bir pratik olarak kavramaktır. Bu yaklaşım, bedensel bir kent algısını teşvik eden ve Francesco Careri’nin (2013) de öne sürdüğü gibi, kentsel mekânın ve onun anlamlarının dönüşümünü içerebilen bir eylemdir. Bu anlamda yürümek, hem algısal hem de mekânı ve dolayısıyla bedeni yaratıcı bir biçimde kuran bir eylem olarak görülür.
Bu iki alanın kesişiminde, dans-yürüyüşün kentte bedensel ve dikkatli bir yaşam biçimini teşvik etme potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz. Bu durum, yalnızca dans eden bedenin hareket yoluyla koreografik olasılıkların farkında olarak fiziksel risklere açık hale gelmesiyle değil; aynı zamanda bedenle kentin birbirini karşılıklı etkileyen çok katmanlı ilişkilerine duyarlılığıyla da ilgilidir (Royo, 2008). Bu çerçevede, dans eden bedenlerimizin kent içindeki varlığı, projelerimizin her aşamasında merkezi bir konumda yer aldı: Paulínia’da bedensel pratiklerin ve rotaların listelenmesinden, bunların mekânda birebir deneyimlenmesine ve ardından bu eylemlerin katılımcı topluluklarla paylaşılmasına kadar.
Dans-yürüyüş projelerimiz, Uygulama Tabanlı Araştırma (Practice-Based Research – PBR) [2] çerçevesinde yapılandırıldı. Bu sayede, sanatsal pratik yalnızca kuramsal analiz için bir malzeme olarak değil, aynı zamanda araştırma sorularımızı sürekli olarak güncelleyen ve yaratıcı süreçlerde yer alan yöntemleri dönüştürmeye imkân veren bir yönlendirici olarak ele alındı. Ayrıca, bu yaklaşım araştırmalarımızın sürekliliğini de destekledi. Bu anlayış doğrultusunda, yaratım sürecini ve icra edilen eylemleri de üretilmiş bir bilgi olarak görüyoruz. Çünkü daha önce yürüttüğümüz iki projede yapılan deneyler, dans-yürüyüşün ne olabileceğine dair bir araştırmayı da bedenselleştiriyor; sanat, siyaset ve pedagojinin sınırlarını kesiştiren yolları sorguluyordu – ki bu meseleler ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı ele alınacak.
İlk proje, “Andanças Guiadas em Paulínia: uma Investigação Sobre o Caminhar na Cidade como Ação Dançante e Prática Estética” (“Paulínia'da Rehberli Yürüyüşler: Şehirde Yürümenin Bir Dans Eylemi ve Estetik Uygulama Olarak İncelenmesi”) [3] başlığını taşıyordu. Bu çalışmada Laís, dans-yürüyüşlerinin dönüştürücü potansiyeliyle, yurttaş-bedenin Paulínia’nın kentsel mekânını nasıl farklı şekillerde deneyimlemeye teşvik edilebileceğini araştırmak üzere sanatsal bir araç geliştirmeye çalıştı. 2018 yılında, Paulínia ve çevre şehirlerden katılımcılarla birlikte beş dans-yürüyüş gerçekleştirildi ve her yürüyüşün ardından birer söyleşi düzenlendi. Bu dans-yürüyüşleri, rotaların hareket ve duraklamaların iç içe geçtiği biçimde ortaya çıktığı fikrini (Careri, 2017) temel alan performatif yürüyüşlerdi.
Paulínia, São Paulo eyaletinin iç kesimlerinde yer alan küçük bir kenttir. Laís 1996’dan bu yana burada yaşamaktadır. Şehir, büyük ölçüde terk edilmiş olan devasa bir sanat-kültür alt yapısına sahiptir. Özellikle 1990’ların başında kurulan Polo Cinematográfico de Paulínia bölgesine atıfta bulunuyoruz. Bu girişim, Paulínia’yı bir petrol üretim merkezinden sinema üretim merkezi hâline getirme çabasının bir parçasıydı (Piva, 2015). Polo, 2006 ile 2012 yılları arasında ulusal sinema üretiminin en büyük merkezlerinden biri olarak kabul ediliyordu ve kültür ile sanata belediye politikalarında önemli bir yer açmıştı. Ancak 2012’de belediye yönetiminin değişmesiyle birlikte Paulínia Film Festivali iptal edildi ve o tarihten bu yana Polo Cinematográfico’ya yönelik belediye ilgisizliği giderek belirginleşti.
Polo’nun ve çevresindeki yapıların siyasi olarak ihmal edilmesine ek olarak, coğrafi konumu da sorunlar barındırır: şehir merkezinden uzakta konumlanmış, geniş ve uzun bulvarlarla çevrili bu bölge, koruma altındaki kırsal alanlar ile lüks siteler arasında sıkışmış durumdadır. Bu bölgede dans-yürüyüşleri düzenlemek ve paylaşmak, katılımcıların bölgeyi bizzat kendi bedenleriyle deneyimlemelerini, gözlem yapmalarını ve kentin mevcut imar planıyla ilgili meseleler üzerine düşünmelerini mümkün kıldı. Bu planlama, kamusal kültürel yaşamın gündelik akışına çeşitli engeller oluşturmaktadır.
Tüm bu deneyim, “dansın ortaya çıktığı toplumsal bağlamı kuramsallaştırma yetisi, enerjiyi, politik harekete geçme ve katılım olanaklarını, etkinleştirme ya da pasiflik biçimlerini dağıtan kuvvet hatlarını sorgulama ve görünür kılma potansiyeli” (Lepecki 2012: 45, çeviri eklendi) ile doğrudan ilişkilidir.
Lepecki (2012), dansın bu kapasitesi doğrultusunda, dans ile şehir arasında kurulan temel bağı da vurgular; bu ilişkinin, "zemin politikaları" olarak adlandırdığı yaklaşımla birlikte, dolaşım ve mekânsal işgalin yeni potansiyellerini ortaya koyabileceğini belirtir:
"Yeri okumak ve aynı anda yeniden yazmak, yere – onun aracılığıyla – kendini yeniden kazımak; bu, zemini bastırıp biçimlendiren bir adım değil, aksine zeminin bedene ulaşmasına izin veren, onun jestleri belirlemesine olanak tanıyan, böylece her hareketi yeniden yönlendiren, büsbütün yeni bir toplumsal koreografiyi yeniden icat eden bir yer etiği anlamına gelir."
(Lepecki, 2012: 49, çeviri yazarlara aittir)

Bu anlayış, bu çalışmanın en erken aşamalarından itibaren yol gösterici olmuştur – özellikle Laís’in, dansçı-bedenin kentte performans yapmaya nasıl hazırlanabileceği sorusunu ele almaya başlamasıyla. Bu süreçte, bedensel-somatik ve etik-estetik pratikler arasında yollar bulunmuştur. Etik-estetik pratikler, sanatı yalnızca bir estetik dil değil, aynı zamanda toplumsal bir pratik olarak gören yaklaşımlardır. Bu bağlamda önemli bir referans Modus Operandi AND’dir:
"... ön koşulları olmayan, kesişimsel bir pratiktir [...] birlikte yaşamanın işlerliği ve sürdürülebilirliğine içkin (minör) politikaları deneyimsel olarak çalışmaya açık olan herkese katılım olanağı tanır; “yaratıcılık” kavramını alışıldık biçimlerin ötesinde, ben-merkezci bir duruştan uzaklaştırılmış, çoğulcu bir icat sürecine genişletilmiş ve adalete etik olarak bağlı bir şekilde ele almaya davet eder."
(AND Lab, 2018)
Modus Operandi AND, bireyler arasındaki tahakküm ilişkilerinin gerekçesiz olduğu bir yaşam ve yaratım biçiminin toplumlarımızda mümkün olduğunu savunur. Böyle bir düzende, hem senin hem de benim hayatımın yaratıcı potansiyelleriyle bir arada var olabileceği bir alan açılır. Bu pratiğe dair sınırlı fakat etkili temasımızdan yola çıkarak, bu yaklaşımın bedenle ilgili somatik yaklaşımlarla (Costas, 2010) büyük bir yakınlık taşıdığını hissediyoruz. Somatik yaklaşımlar, bilimler, sanatlar ve beden eğitimi arasındaki ilişkilerden doğarak, 20. yüzyılda dans alanında bir devrim yaratmıştır; bireyleri “doğrunun” pasif alıcıları olmaktan çıkarıp, bilgiyi yaratma sürecinde etkin öznelere dönüştürmüştür (Fortin, 2003). Bu sayede, hem sanatçılar hem de sanatçı olmayanlar; eylemde esneklik, başkasıyla anlayış geliştirme, beklenmeyenden haz alma ve karşılaşmaya açıklık gibi nitelikler geliştirebilirler. Sanatsal yürüyüşü estetik bir pratik olarak ele alan sanatçı ve araştırmacıların – Gustavo Ciríaco, Coletivo Teatro Dodecafônico, Núcleo Tríade ve AVOA Núcleo Artístico gibi [4] – yaratıcı ve yazınsal çalışmalarına dayanan bu araştırmada, Paulínia'da gerçekleştirilen uygulamalar şu bedensel ve kompozisyonel temaları bir araya getirdi:
(1) beden farkındalığını ve varoluşu derinleştirme aracı olarak nefes
(2) bedensel mekân algısının dokunma ve bakış yoluyla kurulması
(3) katılımcılar arasındaki ilişkilenme olasılıkları
(4) yürüme ile durma arasındaki dinamik
Bu temalar aracılığıyla, yürümenin danssal bir eylem olarak özgüllüğü üzerine ilk saptamalara ulaşıyoruz. Bu özgüllüğün, bireyin kendi bedeni ve çevresiyle kurduğu "ayrıcalıklı bir algısal dikkat hâli" (Royo, 2008: 42, çeviri yazarlara aittir) ile yer değiştirmeye ve ilişkilere dair koreografik bir bakışın buluşmasından doğduğuna inanıyoruz.

Peki, bu keşifler kamuyla nasıl paylaşılır? Bu, Laís’in dans-yürüyüşlerini planladığı sonraki aşamada temel bir meseleye dönüştü çünkü sanatsal yaratım süreçlerinde “kişi yalnızca ne söylemek ya da ifade etmek istediğini değil, aynı zamanda bunun dünyada nasıl var olacağını da yaratır” (Icle, 2012: 11–12, çeviri yazarlara aittir). Bu soru yalnızca dans-yürüyüşlerinin dramaturjisini değil, aynı zamanda Laís’in katılımcılarla kurduğu ilişkiyi de yönlendirmiştir. Bu ilişki, estetik deneyimin eş-yazarı olarak katılımcıları merkezine alır. Dolayısıyla, yürüyüşün danssal niteliğini deneyimleyebilecekleri ve grup ile bağlantılarını yitirmeden kendi deneyimlerini kurabilecekleri bir sanatsal-pedagojik yol inşa etmek adına bilinçli tercihler yapılmıştır.
Bu tür kaygılar, sahne sanatlarında yürümeyi içeren pratiklerin pedagojik potansiyeliyle bağlantılıdır. Verônica Veloso (2017) ile birlikte, bu potansiyelin; bedeni ve şehri duyumsal bir dans bilgisiyle tanıma yönünde izleyiciyi deneyime davet eden, şehirde var olma biçimlerini özgürce paylaşan bir alan açtığını düşünüyoruz. Lepecki’nin (2012) tarif ettiği “zemin politikaları” bağlamında, biz de katılımcı sanatsal yürüyüş deneyimlerinde var olduğuna inandığımız “zemin pedagojisi” kavramını öneriyoruz. Bu pedagojik yaklaşım, yurttaşların bedensel ve kolektif deneyim aracılığıyla mekânları yeniden sahiplenmesini teşvik eden bir öğrenme alanı yaratma gücüne sahiptir.

Bu bağlamda, Bardet’nin (2014) ortaya koyduğu “dans hâli”ni açığa çıkaran bir yürüyüş deneyiminin eş-yazarı olmak, belki de dansı bir yaşam biçimi olarak benimsemeyi teşvik edebilir. Paulínia’da gerçekleştirilen dans-yürüyüşleri, katılımcıları gündelik zamanın dışına çıkan bir sessizlik içinde şehirlerinin bir bölgesini kolektif olarak deneyimlemeye davet ederek; yalnızca kentsel planlama ve kültürel politikaların etkilerine dikkat çekmekle kalmamış, aynı zamanda bireyin nefes alma ve dokunma aracılığıyla bedenini ve çevresini fark etmesini, farklı patikaları ve olağandışı ritimleri deneyimlemesini, grup içinde yaratıcı ve oyunsu bir şekilde var olmasını da sağlamıştır.
Bu örneklerden yola çıkarak, dans-yürüyüşlerini kentlerde birlikte yaşamanın yeni yollarını icat etmede kolektifin gücünü ortaya çıkaran bir sanatsal yaklaşım olarak görüyoruz. Bu yaklaşım, sanat ile yaşam arasındaki varsayımsal sınırları yıkar. Böylece ilk projemiz, kamu etkileşimi ve birlikte olma aracılığıyla politik ve kültürel sorulara alan açmayı amaçlayan bir sanat-temelli kamusal pedagoji oluşturmuştur (Biesta, 2014; Powell, 2019: 199’da atıfla).
Bu pedagojik potansiyeli daha derinlemesine araştırmak adına, Laís’in Ana danışmanlığında yürüttüğü dans eğitimi lisans tezi kapsamında ikinci bir araştırma projesi gerçekleştirdik: “Manual para Dançar a Cidade com os Próprios Pés: Investigações Artístico-Pedagógicas Sobre o Caminhar como Ação Dançante no Meio Urbano” (“Şehirde Kendi Ayaklarınızla Dans Etme Kılavuzu: Kentsel Çevrede Bir Dans Eylemi Olarak Yürümenin Sanatsal-Pedagojik Araştırmaları”). Bu araştırma, hem yürümeyi konu alan kuramsal okumaları hem de dans-yürüyüşlerine ilişkin etkinliklerin, referansların ve düşüncelerin analizini derinleştirdi. Tüm bu içerik, UNICAMP Sanat Enstitüsü’nün (IA) desteklediği ve tiyatro, dans, görsel sanatlar, medya çalışmaları ve müzik bölümleri öğrencilerinin ortak girişimi olan 19. Sanat Enstitüsü Festivali (FEIA) kapsamında, Laís’in yürümeyi danssal bir eylem olarak ele aldığı atölye çalışmasının temelini oluşturdu.
Bu atölyede, Laís ve katılımcılar, yürümenin danssal özgüllüğüne dair bedensel hazırlık ve yaratım pratiklerini gerçekleştirdiler. Paulínia’daki dans-yürüyüşlerinden doğan ve bedene ve sanata yönelik somatik ve etik-estetik yaklaşımlarla ilişkili olan bu pratikler belgelendi ve araştırmaya adını veren “kılavuzda” paylaşıldı. Böylece yalnızca bağlamsal dansla ilgilenen dansçı-bedeni değil, dans bilgisinden yola çıkarak şehirle ilişki kurabilecek yurttaş-bedenin de davet edildiği başka pedagoji biçimlerini araştırma yoluna gidildi.
Bu amaçla, Brezilyalı performans sanatçısı Eleonora Fabião’nun (2013) geliştirdiği “performatif programlar” kavramından yararlanıldı. Bu programlar, deneyim hâlindeki bedeni harekete geçirerek bireylerin özerkliğini teşvik eder. Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin “28 Kasım 1947 – Kendileri İçin Organsız Bir Beden Nasıl Yaratılır” başlıklı metninde kullandıkları anlamda “program” kelimesinin bir “deney motoru” olarak işlevini temel alan Fabião, performatif programı şöyle tanımlar:
“Performans bildirgesi: önceden belirlenmiş, açıkça yapılandırılmış ve kavramsal olarak işlenmiş bir dizi eylemden oluşur; sanatçı, seyirci ya da her ikisi tarafından provaya gerek olmaksızın gerçekleştirilir”
(Fabião, 2013: 4, çeviri yazarlara aittir).
Bu bağlamda, yürümenin danssal bir eylem olarak ele alınışı, kent mekânlarında gündelik yaşamı yeniden yapılandırma potansiyeli taşır. Tüketim ve üretim temelli zamandan farklı bir zaman hissiyle, yoldan geçen bireyi “en kısa yol”un gerekliliğinden özgürleştirebilir. Bu tür bir dans, böylece, kent mekânındaki davranış normlarını ve kurallarını dönüştürmeye yönelik çağrısıyla altüst edici bir potansiyel taşır. Bu potansiyelin hayata geçmesi ise, dans müdahalesinin gösteri niteliğini yitirip çevreyle bütünleşmesi ile mümkün olur:
“Bu dans türü, kentsel mekânda davranış kurallarını dönüştürmeye teşvik ederek altüst edici bir potansiyel taşır. Bu potansiyel, dans müdahalesi gösterisel niteliğini yitirip çevreyle bütünleştiğinde gerçekleşir.”
(Royo, 2008: 33, çeviri yazarlara aittir).
Manifesto-açao #1: Re-Voltar A Paulínia
Dans-yürüyüşü, günümüzde Brezilya için ne gibi bir anlam taşıyor? Son Brezilya seçimleri, aşırı sağcı, muhafazakâr ve demokratik olmayan bir politikacıyı başkanlığa taşıdı. Bu mevcut hükümet, sürekli olarak eğitim, medya gibi alanlarla ilgili politikaları zayıflatmakta ve eleştirel veya farklı düşünceleri ortadan kaldırmaya yönelik federal kamu yönetimindeki eylemleri geri almaktadır; bu tür düşünceler, gerçek bir demokrasi içindeysek geliştirilmesi gereken düşüncelerdir.
Bu gerçeklik karşısında, Mayıs ve Ağustos 2019'da Brezilya'da eğitim savunuculuğu adına önemli protestolar yeniden gündeme geldi ve bu eylemler, mevcut muhafazakâr, demokratik olmayan ve aşırı hükümete karşı düzenlenen ilk büyük gösteriler oldu.
Eğitim sektöründeki faaliyetlerin kesintiye uğramasıyla birlikte, Brezilya'nın çoğu eyaletinde, eğitimdeki kesintiler ve araştırma geliştirme için kaynakların dondurulması karşısında, öğrenciler, sendikacılar ve öğretmenler tarafından düzenlenen protesto eylemleri ve yürüyüşler gerçekleştirildi. Bu eylemler bazı kazanımlara yol açsa da, ülkemizin yeniden demokratikleşme sürecinde elde edilen sosyal, eğitim, kültürel ve sanatsal politikaların kaybı ve kesintisiyle günlük olarak yüzleşmekteyiz.
Bu duruma yanıt olarak, bu makalede açıkça ortaya koymaya çalıştığımız gibi, özellikle yerel düzeyde belirli şehirlerde ve eyaletlerde başlayan, ulusal etkinliklere kadar uzanan direniş hareketleri ve eylemleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki araştırma projelerimizde yürümeyi bir dans eylemi olarak ele almanın politik ve pedagojik karakterine baktığımızdan, Brezilya'da yaşamakta olduğumuz mevcut demokrasi krizi, dans-yürüyüşünün aktivist potansiyelini araştırma aciliyeti duymamıza neden olmaktadır.

Brezilya'nın yaşamında ve eğitiminde sanata yönelik kayıtsızlıkla ilişkilendirilen kültürün parçalanma bağlamında, Paulínia, dikkat çekici bir örnek teşkil etmektedir. Bu durum, 2019 boyunca, Laís'in şehrine geri dönerek yürüyüşün danssal eylem olarak aktivist potansiyelini artırmaya yönelik farkındalığı harekete geçirme gereğini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, şu sorular etrafında düşünmeye başladık: Paulínia'ya geri dönmek ve orada deneyimlenen pratikleri yeniden ziyaret etmek nasıl bir şey olurdu? 2018 yılındaki dans-yürüyüşlerinin katılımcılarıyla yeniden buluşmak ve aktivist sanatsal eylem için bir topluluk oluşturmak mümkün müydü? Eylemlerimizi nasıl görünür kılabilirdik? Bu eylemleri ülke genelindeki demokrasi kriziyle nasıl ilişkilendirebilirdik?
Sanat, kültür, eğitim ve demokrasi savunusunda araştırmaya ve yürümeye devam etmenin bir yolu olarak, bu sorulara yanıt vermeye başladık ve Manifesto-ação #1: Re-voltar a Paulínia adını verdiğimiz bir performatif program geliştirdik. Bu program, tekrar bir araya gelebileceğimiz zaman uygulamaya konulacak. Portekizce’de “re-” ön eki, İngilizce’deki anlamı gibi “bir kez daha; taze; yeni” anlamına gelir. Bu, voltar (“geri dönmek”) fiiliyle birleştiğinde, aslında Paulínia’ya bir kez daha ve yeni bir şekilde döneceğimizi tanımlamaya yardımcı olmaktadır. Portekizce’de revoltar da başka dillere “isyan etmek; baş kaldırmak; sokaklara çıkmak” olarak çevrilebilir; bu tanımlar, bu performatif programda aradığımız yürüyüşün aktivist karakteriyle tam olarak diyalog kurmaktadır.
“Toplumsal olarak katılımcı sanat pratiği, yazarın bedeniyle değil, tüm katılımcıların bedenleriyle ilgilidir; bu durum, otomatik olarak sanatçıları kamu performansçılarına dönüştürür” (Pujol, 2018: 29) anlayışını göz önünde bulundurarak, şu adımları tanımlıyoruz:
1. 2018 yılındaki dans-yürüyüşlerinin katılımcılarını Paulínia’ya geri davet etmek.
2. Onlarla birlikte Polo bölgesinde bazı dans-yürüyüşü pratiklerini yeniden canlandırmak.
3. “Polo Cinematográfico’yu yürüyüşe çıkarmak” için maket-maskeler yapmak.
4. Maket-maskeleri yüzlerimizi kapatarak, Polo Cinematográfico’dan Paulínia şehir merkezine yürümek.
5. Maket-maskeleri Paulínia şehir merkezinde kurarak, burada Polo Cinematográfico’nun bir replikasını yeniden inşa etmek.
6. Paulínia merkezinden Polo Cinematográfico’ya giden rotayı görsel olarak işaretleyerek yürümek.
Hayatla Sanat Arasında Dans-Yürüme
Bu öneri, dansın kentsel ortamda kazanabileceği altüst edici potansiyelden doğmaktadır (Royo, 2008). Bu bağlamda, dans eylemi olarak şehirde yürümeyi, yurttaşların bedensel ve kolektif deneyim aracılığıyla kentsel mekânları yeniden sahiplenme gücünü harekete geçiren aktivist bir karakter olarak görmekteyiz. Burada tekrar sanat ve yaşamın kesişiminden bahsediyoruz. Ya da belki de, sanat ile yaşam arasındaki sınırda (Caballero, 2011) bulunan “liminal” karakterden.
Bourriaud’nun (2009) önerdiği ilişkisel estetiği takip ederek, Ileana Diéguez Caballero (2011) Latin Amerika kıtasındaki sahne sanatlarının özgüllüklerine daha da yakınlaşmamızı sağlamakta ve doğrudan sanatı politik hale getiren tiyatro pratiklerinin ortaya çıkışına odaklanmaktadır. Caballero (2011), Victor Turner’ın sosyal antropolojisinden aldığı “liminal senaryolar” kavramında, tiyatro fenomenini son yirmi yıldaki dönüşümleri çerçevesinde, özellikle de “sanat/toplum veya sanat/gerçek” arasındaki yeni ilişkileri icat eden tezahürleri açısından ele almaktadır (Caballero, 2011: 22, çeviri yazarlara aittir).
Bu analizden, taşmanın, bu liminal durumun bir özelliği olabileceğini keşfetmektedir. Zira bu kavram, ritüel veya sanatsal fenomenin sosyal çevreyle ilişkisini ele almaktadır. Caballero’ya (2011) göre, ilişki estetiği bu durumu kucaklamayı hedeflemiştir. Caballero ile diyalog kuran Christine Greiner (2019), yirmi birinci yüzyılda Brezilya performansının politik yeteneğinin yeniden canlandırılmasını ele almakta ve yaratım sürecini sorgularken, etki yoluyla minör-aktivizmin ağlarını güçlendirmektedir.
Guattari ([1981] 1987) bize kapitalist sistemin bizi nasıl baskı altına aldığını hatırlatır. Bireyleri algılama biçimleriyle koşullandırmaktadır; örneğin, “devrim yalnızca görünür politik söylem düzeyinde değil, aynı zamanda arzulardaki ve teknik-bilimsel, sanatsal değişimlerin yönünde daha moleküler bir düzeyde de söz konusudur” (Guattari, [1981] 1987: 207, çeviri eklendi). Bu bağlamda, Guattari ([1981] 1987) bize, “daha mevcut olandan daha az absürt bir sosyal organizasyon biçiminin kristalleşmesini hızlandıracak politik, kuramsal ve estetik devrimci makinelerin yaratılmasına nasıl katkıda bulunabileceğimizi” düşünmeye teşvik eder (Guattari, [1981] 1987: 225, çeviri yazarlara aittir).
Caballero’nun (2011) ve Greiner’in (2019) analiz ettiği dönemin, daha önce bahsedilen siyasi eylemlerin sokaklara dönüşü ile aynı zamana denk geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda, sanatta yürüyüş pratiğinin liminal ve minör-politik durumuna dair kanıtlar görüyoruz. Bu durum, bedenin kentsel çevre ile doğrudan deneyimini teşvik etmekte ve hem sanat yapma biçimlerinde hem de yaşam biçimlerinde dönüşümleri uyandırma potansiyeli sunmaktadır. Böylece, beden ve sanatın somatik ve etik-estetik yaklaşımlarını harekete geçirerek, yürümeyi bir dans eylemi olarak aktivist karakterini, dansı bir etkinlik olarak aktive etme kapasitesiyle tanıyoruz. Costas’ın sözleriyle,
“...dansçılarda bazı bilgilerin toplandığı, var olma olasılığı olarak hatırlama ve bedenin tarihiyle etkileşimde bulunma, bedenlerin birlikteliğinde kendini yeniden icat etme, dokunma yoluyla diyalog kurma ya da temas danslarında yerçekimsel yönetimi paylaşma. Yaratımı ilişkisel bir eylem olarak tasavvur etme.”
(2011: 5, çeviri yazarlara aittir)
Bu çerçevede, yürüyüş eylemleri aracılığıyla bedenleri aktive etmenin dansın aktivist potansiyelini anlıyoruz; bu sayede katılımcılar, yaşadıkları kentin ve kamusal alanların tarihsel, kültürel ve sosyal bağlantılarını algılayabiliyor. Bu anlayışla, katılımcıların ortak bir deneyim yaşadığı ve farklılıklarla karşılaşmayı kutladığı bir kolektifin mümkün olduğunu hayal ediyoruz. Bu durum, “her birinin ve diğerinin karşılıklı bir dönüşümünü, bireysel seslerin uyumlu bir yeniden tasarımını” içerir (Cutcher et al., 2015: 450).
Son Düşünceler
Önceki projelerimizde, dans-yürüyüş pratiklerimizin sanatsal karakterinin yanı sıra, belirli bir bedenselleşmiş yurttaşlık inşasıyla ilgili politik ve pedagojik potansiyelini tanımanın önemini kavradık. Bu potansiyel, bireylerin, günlük yaşamda kenti ve onu paylaşan diğerlerini karşılamaya açılmalarıyla birlikte, otonomilerini desteklemektedir. Dans-yürüyüşünün, yirmi birinci yüzyılda sanatın politize edilmesine geri dönüşü ve bu hareketin sokaklardaki politik protestoların çoğalmasıyla eşzamanlılığı göz önüne alındığında, toplu yürüyüş deneyimimizde kazanılan bedenselleşmiş yurttaşlığın ekososyalist gündemle ilişkili olduğunu, yaya olmanın burjuva toplumuna alternatif bir merkezi haline geldiğini fark ettik (Peschanski, 2013).
Kendi bedenine ve onun diğerleriyle ve çevreyle olan ilişkisine yönelik ayrıcalıklı bir algısal dikkat hâlinde (Royo, 2008) dans-yürüyüşünün politik ve pedagojik potansiyeli, aktivist potansiyeline alan açarak, minör politika kapsamındaki sanat ile yaşam arasındaki engelleri yıkar. Böylece içten bir devrim dansı yapmamızı mümkün kılar. Brezilya'daki mevcut politik durum göz önünde bulundurulduğunda, 2019 yılında Paulínia’da gerçekleştirdiğimiz eylemleri güncelleme ihtiyacı hissettik. Bu eylemlerin bir aktivist potansiyel ortaya koyup koyamayacağını sorgularken, bu makaleyi yazarken Manifesto-ação #1: Re-voltar a Paulínia adını verdiğimiz bir performatif program geliştirdik; bu program, yeniden güvenli bir şekilde bir araya gelebileceğimiz zaman gerçekleştirilecektir.
Ekim 2018'de, UNICAMP’te demokrasi savunuculuğu üzerine düzenlenen bir kamu konferansında bazı sol eğilimli liderler, geçen yılki başkanlık seçimlerinden birkaç gün önce bir araya geldi. Orada, içinden geçtiğimiz gerçeklik göz önüne alındığında, sokakların asla bu kadar gerekli olmamış olduğu ifade edildi. Aralık 2020’de tekrar ediyoruz: Sokaklar asla bu kadar gerekli olmamıştı. Birlikte yürümek asla bu kadar acil olmamıştı. “Yürümek, ortak bir zemin açan bir patikadır; bu, paylaşılacak, çok insan tarafından paylaşılacak ortak bir harekettir” (Bardet, 2014: 75, çeviri eklendi). Bu makale, sokaklarda birlikte yürümekle ortak bir zemin açılabileceğine dair kararlı ve dikkatli inancımızı ifade etmektedir; bu, beden ile kentsel manzara arasındaki ilişkimizi yeniden icat etme olanağı sunmaktadır: işte manifestomuzun amacı budur. Yazımızı, Manifesto-ação’mızı kısa sürede gerçekleştirme umuduyla bitiriyoruz.
Dipnotlar
[1] Her iki proje de Laís State University of Campinas'ta (UNICAMP) dans lisansını yaparken Ana danışmanlığında gerçekleştirilmiştir.
[2] Ana'nın, UNICAMP'teki Sahnede Sanat Yüksek Lisans Programı'ndan araştırmacılar ve öğrencileri bir araya getiren Prática como Pesquisa: Processos de Produção da Cena Contemporânea adlı araştırma grubunun bir parçası olduğunu belirtmek gerekir. Bu grup, dansçı/aktör/performatör pratiğini, sahne sanatlarında araştırma, yaratım ve öğretim metodolojilerinin geliştirilmesi için bir temel ve başlangıç noktası olarak anlamaya yönelik ilgi duymaktadır.
[3] Bu proje, FAPESP ve CNPq adlı iki tanınmış Brezilyalı araştırma teşvik edici kuruluştan alınan bilimsel başlangıç burslarıyla finanse edilmiştir.
[4 ]Núcleo Tríade ve AVOA Núcleo Artístico Ana tarafından düzenlenen “A Dança no Espaço Urbano” (“Kentsel Mekânda Dans”) adlı sanal serginin bir parçasıdır. Sergilere bu adresten erişilebilir https://museudadanca.com.br/adancanoespacourbano/
Kaynakça
Alonso, Ângela (2018), ‘“Junho de 2013 é um mês que não terminou”, diz socióloga’, interviewed by Vinícius Mendes, BBC Brasil, 3 June, https://www.bbc.com/portuguese/brasil-44310600. Erişim tarihi: 27 Kasım 2019.
Alves, Giovanni (2012), ‘Ocupar Wall Street ... e depois?’, in D. Harvey (ed.), Occupy: movimentos de protesto que tomaram as ruas, São Paulo: Boitempo, Carta Maior, pp. 31–38.
AND Lab (2018), ‘What?’, AND Lab, https://en.and-lab.org/what. Accessed 27 June 2020.
Bardet, Marie (2014), A filosofia da dança: um encontro entre dança e filosofia (trans. R. Schöpke and M. Baladi), São Paulo: Martins Fontes – selo Martins.
Bourriaud, Nicolas (2009), Estética relacional (trans. D. G. Bottman), Coleção Todas as Artes, São Paulo: Martins Fontes – selo Martins.
Caballero, Ileana Diéguez (2011), Cenários liminares: teatralidades, performances e política, Uberlândia: Edufu.
Careri, Francesco (2013), Walkscapes: El Andar como Practica Estetica (Walking as an Eesthetic Practice), Land & Scape Series 1, Barcelona: G. Gilli.
Careri, Francesco (2017), Caminhar e parar (trans. A. F. Bernardini), São Paulo: Gustavo Gili.
de Certeau, Michel ([1990] 1994), A invenção do cotidiano: artes de fazer (trans. E. F. Alves), 8th ed., Petrópolis: Vozes.
Costas, Ana Maria Rodriguez (2010), ‘As contribuições das abordagens somáticas na construção de saberes sensíveis da dança: um estudo sobre o Projeto' Por que Lygia Clark?’, Ph.D. thesis, Campinas: Universidade Estadual de Campinas.
Costas, Ana Maria Rodriguez (2011), ‘A dança como acontecimento’, VI Reunião Científica da ABRACE, 12:1, pp. 1–6, https://www.publionline.iar.unicamp. br/index.php/abrace/article/view/2945/3089. Erişim tarihi 7 Aralık 2019.
Cutcher, Alexandra, Rousell, David and Cutter-Mackenzie, Amy (2015), ‘Findings, windings and entwinings: Cartographies of collaborative walking and encounter’, International Journal of Education through Art, 11:3, pp. 449–58.
Fabião, Eleonora (2013), ‘Programa performativo: o corpo-em-experiência’, ILINX – Revista do LUME (Núcleo Interdisciplinas de Pesquisas Teatrais), 4, Campinas: UNICAMP, pp. 1–11, https://www.cocen.unicamp.br/revistadi- gital/index.php/lume/article/view/276. Erişim tarihi 13 Mart 2017.
Fortin, Sylvie (2003), ‘Transformação de práticas de dança’, in S. Soter and R. Pereira (eds), Lições de Dança 4, Rio de Janeiro: UniverCidade Editora, pp. 161–73.
Greiner, Christine (2019), ‘O reenactment político da performance e seus microativismos de afetos’, Revista de Artes FAP, 21:2, pp. 18–32, http://perio- dicos.unespar.edu.br/index.php/revistacientifica/article/view/3179/2042. Erişim tarihi 09 Şubat 2020.
Guattari, Félix ([1981] 1987), Revolução molecular: pulsações políticas do desejo (trans. S. B. Rolnik), 3rd ed., São Paulo: Brasiliense.
Guzzo, Marina Souza Lobo (2016), Coreopolíticas do Sul: quando a dança encontra a cidade, Postdoctoral Research Report, São Paulo: Universidade de São Paulo.
Icle, Gilberto (2012), ‘O que é Pedagogia da Arte?’, in G. Icle (ed.), Pedagogia da Arte: Entre-Lugares da Escola, Porto Alegre: Editora da UFRGS, pp. 11–22.
Lepecki, André (2012), ‘Coreopolítica e coreopolícia’, Ilha, 13:1, pp. 41–60. Mesquita, André Luiz (2008), ‘Insurgências poéticas: arte ativista e ação coletiva’, Ph.D. thesis, São Paulo: Universidade de São Paulo.
Oliveira, Rita de Cássia Alves (2014), ‘Cibercultura, apropriação do espaço público e os usos da cultura digital: o caso do Ocupa Sampa, os Indignados de São Paulo’, 38o Encontro Anual de Anpocs – GT04 – Ciberpolítica, ciberativismo e cibercultura, n.pag.,php/encontros/papers/38-encontro-anual-da-anpocs/gt-1/gt04-1/9340-cibercultura-apropriacao-do-espaco-publico-e-os-usos-da-cultura-digital-o-caso-do-ocupa-sampa-os-indignados-de-sao-paulo. Erişim tarihi 29 Kasım 2019
Peschanski, João Alexandre (2013), ‘O transporte público gratuito: uma utopia real’, in D. Harvey (ed.), Cidades rebeldes: Movimento Passe Livre e as Manifestações que Tomaram as Ruas do Brasil, São Paulo: Boitempo, Carta Maior, pp. 56–60.
Piva, Daniel Reigada (2015), ‘A proposta Paulínia: a trajetória da primeira fase do Polo Cinematográfico de Paulínia e seu impacto no mercado brasileiro’, BA dissertation, Pelotas: Universidade Federal de Pelotas.
Powell, Kimberly (2019), ‘Walking as precarious public pedagogy’, Journal of Public Pedagogies, 4, pp. 191–202, http://www.publicpedagogies.org/ wp-content/uploads/2019/11/01-Springgay.pdf. Erişim tarihi 03 Aralık 2019.
Pujol, Ernesto (2018), Walking Art Practice: Reflections on Socially Engaged Paths, Axminster: Triarchy Press Ltd.
Ropa, Eugenia Casini (2012), ‘A dança urbana ou sobre a resiliência do espírito da dança’ (trans. M. de Andrade), Urdimento – Revista de Estudos em Artes Cênicas, 19:2, pp. 113–19.
Royo, Victória Perez (ed.) (2008), ¡A bailar a la calle!: Danza Contemporánea, Espacio Público y Arquitectura, Metamorfosis 9, Salamanca: Ediciones Universidad de Salamanca.
Sayuri, Juliana (2019), ‘Os 20 anos da ‘Batalha de Seattle’. E por que o protesto foi um marco’, Nexo Jornal, 07 March, https://www.nexojornal. com.br/expresso/2019/03/07/Os-20-anos-da-%E2%80%98Batalha-de- Seattle%E2%80%99.-E-por-que-o-protesto-foi-um-marco. Erişim tarihi 27 Kasım 2019.
Springgay, Stephanie and Truman, Sarah (2018), Walking Methodologies in a More-than-Human World, New York: Routledge.
Veloso, Verônica Gonçalves (2017), ‘Percorrer a cidade a pé: ações teatrais e performativas no contexto urbano’, Ph.D. thesis, São Paulo: Universidade de São Paulo.
World Social Forum (2016), ‘About the World Social Forum’, World Social Forum, https://fsm2016.org/en/sinformer/a-propos-du-forum-social- mondial/. Erişim tarihi 26 Kasım 2019.
Comments