top of page
Yazarın fotoğrafıThomas F. DeFrantz

Kuir Dansı Siyahlaştırmak

Thomas F. DeFrantz tarafından 2002 yılında Dance Research Journal'da yayınlanan "Blacking Queer Dance" başlıklı makalenin çevirisini Onur ayı kapsamında yayınlamaktan mutluluk duyuyoruz.


Çeviri: Deniz Özgültekin



Kuir olanda bir güç var. Bir şeyleri farklı açıdan görebilmekte, gündelik olanı aksatmakta, hegemonyaya direnmekte bir güç var. Kuir teorisyenler bu ihtimallere olanak sağlamaya, tarihi hâkim normların aksi yönde kurmaya, farklı dünya görüşleriyle dirsek temasındaki sosyal ilişkilerin tarihini seslendirmeye odaklanırlar. Biz “kuir” ile başkalarının öz farkındalıkla hareket edebileceği, kararlılıkla seçimler yapabileceği ve hücum edebileceği kullanışlı bir geçmiş yaratıyoruz.


Siyah olanda bir güç var. Şu ana kadar siyah, yeniden yapılandırılmış öznelliği, sivil haklar sonrasını [post-civil rights], sosyal sınıfın postmodern iadesini kültürel olarak birçok yerde bulunma hali olarak temsil eder. Yeni filizlenen siyah çalışmaları akademiye bir yüz yıl önce giriş yaptı. W.E.B. Du Bois tarafından yazılan ince düşünülmüş, oldukça teorik açıklamalar, Afrikalı Amerikalıların belleğine dair sosyal, politik, ruhani, cinselleştirilmiş ve estetik açıklamaları birbirine sarılmış halde sunuyordu. Şüphesiz, Houston Baker Jr.’ın yazdığı üzere, siyah araştırmalarının önemi Amerika’daki sivil haklar hareketindeki aktivizm sayesinde yükseldi. Ancak bu alanın kökleri, Afrikalı Amerikalıların fiziksel acıları ve siyahların gündelik hayatını zindana çeviren kurumsallaşmış ırkçılığa karşı koyabilecek tarihlerini tekrar ele geçirmeye dair duydukları ihtiyaca dayanır. Siyah çalışmaları siyahların varlığını veya önemini reddeden “resmi” Amerikan tarihini bozuma uğratmak amacıyla bilinçli bir şekilde başlamıştı. Bu alan, kullanışlı bir geçmişe sahip olma hakkının engellenmesine ve bir vatanından sürülmüş olmanın bayağılığına karşı mücadele etmeyi umuyordu. Siyah çalışmalarının hızla siyah mevcudiyetine kuramsal bir yerden bakmaya başladı. Son on yılda da bu kuramsal bakışın yönü moderniteye kaydı. Siyah çalışmaları, kültürel direncin vahşi kapitalizme karşı konumunu anlamlandırmada isabetli tahminlerde bulunmuştu. 


Bir çoğumuz dansa kuir kapısından giriyoruz, ilk adımı bedenimiz ile atıyoruz. Heteronormatif sosyalleşme alanlarına erişimimiz engellenmişken çareyi ışıksız sahnelerde ve bakımsız dans stüdyolarında bulduk. Bu mekanlar, güzelliğin keşfine ve fiziksel ifade araçlarına dair sürdürdüğümüz arayış için elverişliydi. Aramızdaki kuirler için dans, ele avuca sığmaz cinsel enerjileri ve ideolojik fiziksel arzular için üretken bir alandı. Dans alanında deneyimsel belgeleme yöntemlerinin yükselişi kuir tarihin geri çağrılmasıyla; dillendirilmemiş pratiklerin, arzuların, cazibelerin beyan edilmesiyle yakından ilişkidir. Fakat bu dikkatli yaklaşmak gereken bir önermedir. Bu durumda kuir, dansı önceler. Dans, kuir için güvenli bir alan oluşturur ancak tersi söz konusu değildir. 


Bu noktada piyasaya bakabiliriz. Kapitalizmin mantığı heteroseksüel bir standart talep eder: bu talep, bedenin dışavurumcu potansiyelini ortadan kaldırmayı gerekli kılar. Beden geniş kapsamlı toplumsal ihtimalleri üzerinde barındıramaz. Bedende ve beden için hayata geçirilip başa çıkılamaz görünen her yaratıcı ihtimal piyasa ve takiben kaçınılmaz olarak devlet tarafından etkisizleştirilir. Devlet ve piyasa aynı şey değildir. Yine de bireyi kontrol etme ihtiyaçlarının bir emek türü olarak dansın üzerindeki etkileri ve daha da önemlisi kuiri ve hapsolduğu dolabı [the closet and queer] inşaa süreçleri benzerdir. Kuir sadece normal [straight] olana dair düzeltme olarak ortaya çıkmaz. Aynı zamanda heteronormativiteyi ve adı konmamış heteroseksüel ayrıcalıkları dengeleyici bir güç olarak gerekli bir sosyal kategoridir. Bununla yüzleşelim, kuir olmadan neleri yapabilirdik? Bu sorunun cevabı kesinlikle dans değil.


Ancak kuir araştırmalar da piyasa tarafından şekillendiriliyor. Bu alandaki araştırmacıların “adım atmak” için yeni ve taze bir yer arayanlar olduğuna dikkat çekmek gerekir. Başlarda edebiyat alanındaki uzmanlar eleştirinin yerleşmiş paradigmaları içerisinde yapabilecekleri eklemelerin sınırlı olduğunu gördüklerinden yükselişte olan bu alana geçiş yapmışlardır. Kuir çalışmalar akademiyi canlandırırken bir yandan da akademinin kendi içindeki güç dengelerini sarsmak için bir yol önerdi. Bu analizin ve yorumlamada yeni bir pencere açmak ile alakalıyken bir diğer yandan da piyasanın akademinin bile içine sızmış olan gücüyle ilgiliydi. 


Linda Celeste Sims ve Jamar Roberts, Bad Blood. Fotoğraf: Steve Wilson

Danstaki kuirden bahsetmek için sıklıkla aşırılığı ortaya çıkarmak durumunda kalıyoruz: hareketlerin aşırılığı, efemine sunumlar, erkekleri havaya kaldıran aşırı kuvvetli kadınlar, gösterişli kostümler, erkeklerin başından sonuna kadınlar olmadan yaptığı bale hareketleri ve kadınların erkekler olmadan yaptığı danslar. Bu aşırılık Estéban Munoz tarafından kuramsallaştırılan kimliksizleşmenin² [disidentification] tam merkezinde yer alır. Ama bütün sanatçılar kimliksizleşir ve biz sanatı böyle fark ederiz. Kuir sanatçılar sosyal normlardan biraz daha uzağa gidiyorlar, ve bilet için ödediğim 30 dolar düşünülünce normdan ne kadar uzaklaşırsa o kadar iyi. Piyasanın gerçekleri çoğumuz için hakikat değil mi? Bir performans deneyimi için ne kadar çok para ödersek o performansın özgünlüğüne dair beklentimiz o denli artıyor. Bir önceki çağda süslülük ve abartı rutin şekilde Afrikalı Amerikalıların dışavurumuyla ilişkilendiriliyordu. Ancak şu anda teorisyenler, abartının her zaman “siyahın” kendini tanımlamak için kullandığı bir şey olmayabileceğini söylüyor. Abartı ölçeği açıklayan bir işaretidir. “Abartı”, bu defa tırnak içinde kullanırsak, mükemmelliğin arayışıdır. Afrikalı-odaklı [Africanist] performans teorisinde yerleşmiş normların ötesine geçmek güzel olana, kaçınılmaz olana, içimizden olana doğru ilerlemenin şeklidir. 


Kuir çalışmalar, dışarıdan gözlemlenebilen bu bulguların kendi varlıklarına dair bir delil olduğunu varsayarlar. Eğer danstaki jestler gösterişli şekilde efemine ise bu kuir olarak kabul edilebilir. Buna izin vererek süreç boyunca kendi kendimizi sömürgeleştiriyor, süslülük ve abartının kabul edilebilir bir karşı anlatı su yüzüne çıkartmasını bekliyoruz. Kendimizi kuir olarak tanımlarken “normal” [straight] olanı kabulleniyoruz; bu karşılaştırmadan kaçınılmaz olarak bir tarafın yasını tutmak zorunda kalıyoruz. Bunun doğru bir şey olup olmadığını bilmiyorum ama abartıyı somutlaştırma niyetimizle, dansta kuir olanı yazarken, her ne kadar kendimizi kuir olarak tanımladığımız her işimizde bunun karşısında dursak da hetero-sosyal ana akımın yaygınlaştırıyoruz. 


Bu sanatçılar tarafından yapılmayabilir. Jane Desmond’un yeni derlemesinde birçok yazarın bahsettiği üzere bu durum izleyicinin yorumlamasıyla ortaya çıkıyor. Ulysses Dove’un 1984 tarihli Bad Blood¹ işini düşünelim. İsim belirgin bir kuirliği içinde barındırıyor: içten bir söylemle biyolojiyi ve kaderi birbirine bağlayan bir tavır görüyoruz. Bu performansta, dansın husumeti [bad blood] saldırgan bir yedilinin başarısız ilişkilerini ve kopuk iletişimlerini yas tutan kişiye ait bankın etrafına toplamasında belirir. Dove’un işi, ondan görmeye alışkın olduğumuz üzere, hastalığın ve ıstırabın metaforu olarak şiddet görüntüleriyle doludur. Bu dans benim için tümüyle kuirdir: kimliksizleşmeye hizmet eden “beyaz rock” müziği kullanımıyla, gelenek görenek üzerinden kurulan çarpık aile bağları ele alışıyla; öte yandan başından sonuna kadar arzuların ve çekiciliğin ima edilmesi, sahneye konmasıyla. Burada “kuir” terimini, Dove’un bu işinde ve diğer çalışmalarında benimsediği hareket dağarcığının bir bütünleşmesi olarak kullanıyorum. Fiziksel artikülasyondaki keskin ve köşeli hareketler dansçıların bedensel imkanlarının sınırlarında gezinmesini gerektirse de hareket akışa karşı koyuyor. Kesintisiz icraya olanak sağlamıyor, eforun sürekli veya eşit parçalar halinde harcanmasının önüne geçiyor. Hareketler düzensiz ve birbirine bağlı: ışık hızındaki ağırlık transferleri ve kuir jestler olarak okunan uzanma ve esneme hareketleriyle bezenmiş bir dizi durağan poz ile inşa edilmişler. Fakat ben kesik aksanları, keskin ve köşeli hareketleri, havalılığa [coolness] dair varsayımlarını aniden patlak veren duygusal kargaşalarıyla dolu bir anlatıyla kurmasıyla bu dansı geri döndürülemez olarak “siyah” görüyorum. Benim analizim analitik aygıtları öncelemeli mi? Yoksa bu kuir dans siyahlaştırılabilir mi?


Her ne kadar çok çalışılmamış olsa da siyah çalışmaları ve kuir çalışmaların kesişimleri her yerde. Bu kesişimler siyahlar konuşmanın parçası veya konusu olmasa bile Afrikalı Amerikalıların kültürlerinin kuir tartışmalar içinde yer almasıyla görülebilir. Benzer bir kesişim dans çalışmaları ve kuir çalışmaların kesişiminde de aşikardır. Peki ya dans ve siyah çalışmaları? Neden bu alanlar sürekli ilişkisizleşiyor? Ve neden kuir dans, siyah çalışmalarının sunduğu teorik paradigmalardan kaçınıyor? Kuir dans siyah çalışmalarından ve Afrikalı Amerikalı dans tarihlerinden öğrenebilir, onlarla ilişkilenebilirse çok büyük bir güce sahip olabilir. Ancak… Ancak bunun için özgürleştirici bir estetik kuramın dillendirilmesine ihtiyacımız var. Modern dans tarihleri ile piyasa arasında mesafe konulana ve beslendiği modernitenin köle ticaretiyle palazlandığının altı çizilene kadar; tap dansı baleye maskülen bir alternatif olarak de gey erkeklerin bir ayrıcalığı olarak algılanana kadar; doğaçlamaya ve kendiliğindenliğe klasisizmden bugüne biriken bir kültürel zaruret olarak kıymet verilene kadar; sahnelere erişim için ortaya konan mücadele bedenin dirayetinin ırkın, sınıfın ve cinsiyetin inşasına karşı kazanılmış bir zafer olarak görülene kadar bu özgürleştirici kuram dillendirilmiş olmayacak. Kendi deneyimimden aktarabilirim ki bedenin dirayeti kuirdir ve siyah çalışmalarıyla dansın hem teorik hem de pratik kesişimi için oldukça potansiyelli bir alan sunar.




 ¹ “Bad Blood” doğrudan “Kötü Kan” olarak çevrilebilir. Ancak bunun yerine “Düşmanlık”, “Hastalık”, “Husumet” şeklinde de Türkçeleştirilebilir.


² Kimliksizleşme olarak Türkçeleştirilen "Disidentification" terimi Kineo Dergi'de 25 Ağustos 2023 tarihinde paylaşılan "Edward Watson’dan Gregor Samsa’ya:İdeal ile (ya da İdeal’den yana) Nā-Özdeşleşmeler" yazısında "Nā-Özdeşleşme" olarak kullanılmıştı. Bu metinde


Bad Blood (tam versiyonu) - Ulysses Dove: https://youtu.be/URMiEEOnbks?si=t_4RxNRwIOE38VWS

65 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page