NYU Abu Dhabi Sanat Galerisi’nde gerçekleşen In Real Time sergisi “bugün deneyimlediğimiz gerçek zamanlı değişimlerin aciliyetine bir yanıt” olarak ortaya çıktı ve sergide yer alan sanatçılar, sergi küratörlerinin mekanda iş yapmaya ya da bizi kendi varlığımızın farkına varmaya ve mekan kaplamaya yönelik çağrısı ekseninde bir araya geldiler. In Real Time sergisi kapsamında gerçekleştirilen Entrusted Ground/ Emanet Zemin başlıklı enstalasyon ve performansı, sanatçı Gözde İlkin ve performans koreografisini üstlenen Aslı Öztürk ile konuştuk.
1. Gözde, öncelikle NYU Abu Dhabi Art Gallery’de gerçekleşen In Real Time sergisini konuşalım isterim. Maya Allison ve Duygu Demir’in eş küratörlüğünde gerçekleşen sergide, on bir sanatçı ve kolektifin yanı sıra pek çok işbirliği yer alıyor. Sergi metninde Allison “sanatçıları mekanda iş yapmaya ya da bizi kendi varlığımızın farkına varmaya, mekan kaplamaya davet eden çalışmalar getirmeye davet” ettiğini belirtiyor. Sergiye dahil olma sürecinden bahsedebilir misiniz?
Gözde İlkin: Belirttiğin gibi In Real Time sergisi sanatçıların müdahalesi ile işlerin farklı formlara evrildiği performatif bir sergi deneyimi sunuyor. Bir grup sanat eseri izleyicinin müdahalesiyle, bir grup sanatçı da işbirliği yaptıkları sanatçılarla bu yaşayan sergiyi dönüştürüyor.
2022 yılında Duygu Demir’in küratörlüğünde .artSümer galeride sunduğumuz Emanet Zemin’i, dünyanın hafızasını tutan hava, su, toprak, ateş elementlerinin canlı, cansız her varlığı birbirine katan yaşamsal döngülerinden esinlenerek, ses ve hareket eşliğinde deneyimlediğimiz bir mekan düzenlemesi olarak sunduk. İçinde gezilebilen bu sergi deneyimini, kumaş işlerin dansçıların bedenlerinde farklı formlarda evini bulduğu bir sahne olarak tasarladık. Farklı mekanlarda gezinmesini, yeni parçalar ve üretimlerle şekillenmesini arzuladığımız bu deneyim, In Real Time sergisinin harekete ve dönüşüme alan açan yapısı ile kesişti. Emanet Zemin, Maya Allison ve Duygu Demir’in daveti ile yeniden şekillendi.
2. Sanatsal üretim pratiğinize baktığımızda çalışmalarınızın ana malzemesini masa örtüsü, perde, çarşaf gibi buluntu kumaşlar oluşturuyor. Bu malzemeyi, ilk sergilerinizde evin hafızasına dair aile içi ilişkiler, roller, cinsiyet ve statü gibi durumlar, devamında ise şehrin hafızası, toplumsal kimliği nasıl okuyabileceğimize dair sorgulamalar yapmak için kullandınız. 2015 yılından itibaren ise mekan ve insanın hafızasının yanı sıra toprağın hafızasına genişledi. Bu bağlamda sergide yer alan Emanet Zemin/ Entrusted Ground isimli çalışmanız bu konu ve kavramlarla nasıl bir ilişki kuruyor?
G.İ. İlk işlerimde, ailemden kalan kumaşların üzerine aile fotoğraflarından esinlenerek aile ve aidiyet biçimlerini işleyerek başladım. Kumaşların ev içi gündelik kullanımını vurgulayarak tanımladığım çalışmalarda sanat ve zanaatın kolektif hafızasını; kumaşları ilk işleyen, kullanan kişilerin hikayelerini ve motiflerini gözeterek işlerimi ürettim. Doğadaki direniş biçimlerini keşfetmeye başladığım dönem doğada sürüklenen, sürekli hareket halinde birbirini dönüştüren parçalarla çalışmaya başladım. Bitkilerin karakterlerinden, kök salma biçimlerinden ilham alarak arşivlenmemiş olanın izlerini, farklı coğrafyalardan gelen sembollerle, mağara resimlerinden, bitki, hayvan, insan oluşun formlarından esinlenerek kumaşlar üzerine işlemeye başladım. Topladığım kumaşlar doğadan parçalar, tanıştığım ve farklı yaşamlardan emanet aldığım birer hikaye anlatıcılarına dönüştü.
Emanet Zemin sürecinde üzerine çalıştığım hafıza ve his formlarını, birbirinin boşluklarına yerleşerek yaşam bulan doğa parçalarının motiflerinden kurguladım. Tanımlayamadığımız ancak refakat edebildiğimiz hikayelerin, hislerin ve arşivlenemez olanın formları, şaman ritüellerinden, doğanın döngüsünü sağlayan hava, su, toprak ve ateş elementlerinden esinlenerek hareket ve ses eşliğinde Emanet Zemin’de somutlaştı.
Emanet Zemin’i harekete geçiren, maddi ve manevi desteğini esirgemeyen .artSümer galerinin sahibi Aslı Sümer, Duygu Demir ile buluşmamıza vesile oldu. Serginin fikirsel yapısını oluştururken mekana yerleşim sürecinde çok şey öğrendiğim Duygu Demir’in yönlendirmesi ile kumaşlara dikiş ve boya ile işleyerek şekillendirdiğim imgeler, kumaşın yüzeyinden çıkıp, mekana esneyen bir manzaraya evrildi. Söz ile aktarılamayan duyguların bedene, kaslara, deriye, canlı ve cansız dokulara yapışan formları, Duygu Parçacıkları, Doğumlarını Hatırlayanlar, Kabuk başlığında üç boyutlu kumaş işlerde formunu buldu. Her parça Berke Can Özcan’ın sesleri eşliğinde, Aslı Öztürk’ün koreografisinde dansçılarla vücud buldu.
3. Ben bir izleyici olarak her zaman, sizin çalışmalarının kumaşın doğasından ötürü çerçevelenmiş bir tuvale kıyasla izleyici ve mekanla ilişki içerisinde olduğunu hissederim. Ancak Emanet Zemin’de bu ilişki sizin de biraz önce aktardığınız gibi çok daha somut bir hal alıyor. İki boyutlu kumaş yüzeyi, mekana üç boyutlu olarak yayılan bir manzaraya dönüşüyor ve izleyicinin varlığıyla her seferinde farklılaşıyor. İki boyutlu kumaşların üç boyuta esnemesi fikri nasıl ortaya çıktı?
G.İ. 2021 yılında Water Mill Center New York’ta geçirdiğim bir aylık misafir programı deneyiminde, dansçı Aslı Bülbül ile çalışma şansım oldu. Bu süreçte, Water Mill Center’ın doğasından, koleksiyonundan ve arşivinden esinlenerek gerçekleştirdiğim çizimler, doğa formlarından ve karakterlerinden esinlenerek üretiğim ilk parçalar, Aslı Bülbül’ün hareket araştırmaları ile şekillendi. İstanbul'a döndüğümde Çıplak Ayaklar Stüdyosu’nda katıldığım beden ve hareket atölyelerinde Aslı Öztürk ile tanıştık ve çalışmaya başladık. Aslı’nın yönlendirmesi ile bir hissi, bir fikri bedenin farklı yerlerinde keşfetmek ve deneyimlemek, kumaşlarla çalıştığım imgeleri ve bedenimle olan ilişkimi değiştirdi. Tüm bu deneyim ve birikimleri Duygu Demir ile paylaştığımda hem sabit bir sergi hem de her parçanın performansla yer değiştirdiği hareketli bir sahne fikrinde buluştuk.
Doğadaki her parçanın yasamsal hareketinden ve stratejilerinden esinlenerek dans ve hareket ile esneyebilecek, yer değiştirebilecek parçalar böylece şekillenmeye başladı. Bedene ve mekâna monte edilebilen bu hareketli parçalar, bitki, hayvan ve insanın mekâna ve zamana göre şekillenen ortak hafızasını taşıyan hareketli bir arşiv olarak düşünülebilir. Doğadaki her parçanın karşılaşmalarla şekillenme, yönünden sapma, bir arada var olma, dağılma ve bozulmaya karşı direnç oluşturma biçimlerinden ilham alan Emanet Zemin'i oluşturan Duygu Parçacıkları, Kabuk (Toprak), Göbek Bağı (Su), Doğumunu Hatırlayanlar adlı işleri mekana ve koreografiye göre yeniden düzenlenebilir, farklı formlarda üretilebilir parçalar olarak tasarladım. Kumaşlar üzerine işlediğim imgeler ve formlar, kumaş zeminden özgürleşerek hikayeleri ve kavramları performans ve ses eşliğinde birbirimize emanet ettiğimiz parçalara ve hislere dönüştü. Bu zeminde birbirine temas ederek hareketlenen her parça, neyi nasıl hatırladığımıza; zeminin söze, eve, ikinci bir deriye dönüşebildiği Emanet Zemin’in manzarasını oluşturdu.
4. Duygu Demir, Emanet Zemin’i “Enstalasyon bir yandan üç boyuta gerilmiş bir manzara resmi, diğer yandan ses ve hareket için bir sahne.” olarak tanımlıyor. Enstalasyona Berke Can Özcan'ın yarattığı, üç kanaldan oluşan bir akustik ortam eşlik ediyor. Manzara, Aslı Öztürk’ün koreografisini yaptığı 40 dakikalık performanslar ile canlanıyor. Bu bağlamda çalışmanın bütününde ses ve hareket nasıl var oluyor ve hem biçimsel hem de kavramsal olarak bütüne nasıl bir katkı sunuyor?
G.İ. Emanet zemin ekibinde her birimiz, biriktirme ve üretim süreçlerimizde birbirimize alan açarak, hikayelerimizi üretimlerimizi birbirimize emanet ederek süreci kurduk. Her parçanın birbirine örüldüğü, sesin ve koreografinin ihtiyaca göre karşılıklı dönüştüğü bir ekip çalışması oldu. Kumaşların yeri geldiğinde koreografiye göre tekrar tekrar şekil aldığı ve her düzenlemede karşılıklı diyalogla kurduğumuz zeminin yeniden şekillendiği bir süreç geçirdik. Farklı deneyimlerden ve üretimlerden gelen sanatçılar olarak, Duygu Demir’in haritalandırması ve mekansal yönlendirmesi ile birlikte ördüğümüz bir zemin yarattık.
Koreografi ve dansçılar için hareketi ve jestleri araştırabilecekleri, bedenle sürekli devinen ve şekillenen kumaşlar, Emanet Zemin’in esneyen mekanlarını ve manzara parçalarını oluşturdular. Kumaşlara dikişle işlediğim figür ve formların, Aslı Öztürk’ün nın koreografisinde dansçılarla canlandığı bir deneyim geçirdik. Aslı’nın dansçılarla çalışma sürecinin bir parçası olmak, koreografiyi nasıl şekillendiğini, bölümleri nasıl haritalandırdığını görmek çok ilham vericiydi. Emanet Zemin koreografisinin Hava, Kabuk, Göbekbağı, Emanet Şaman gibi bölümlerini harekete geçiren birlikte çalışma şansı bulduğumuz dansçılar Barış Diker, Alara Erdem, Umut Özdaloğlu’nun kumaş parçalar ile kurduğu bağlara, bedenleri ve zeminle şekillendirdikleri fikirlere şahit olmak ilham vericiydi.
Berke Can Özcan, bir günlük gibi seyahat ettiği farklı coğrafyalardan biriktirdiği sesler ile ördüğü üç kanallı bir ortam yarattı. Farklı yaşamlardan ve zamanlardan kaydettiği ve hikayelerini aktardığı bu hafıza kayıtları ile Emanet Zemin’in sesi oldu. Kor, Toprak ve Hava için taşarladığı sesleri, Emanet Zemin düzenlemesinin içinde kompoze olacak şekilde yerleştirdik. Koreografi için tasarladığı seslerle hareket ve ses Emanet Zemin’in ayrılmaz iki parçasına dönüştü. Mekana yerleşim sürecinde koreografinin ve sesin durakları eş zamanlı örüldü. Emanet Zemin deneyimininin en değerli yanı birbirimizin biriktirme, çalışma ve üretim sürecine alan açarak çalışmak ve bu vesile ile tanışmak oldu. Doğadaki canlı cansız her parçanın kendinden bir parçayı birbirine emanet ederek yaşamsal döngüyü oluşturması gibi Emanet Zemin de farklı alanların ve üretim süreçlerinin paylaşıldığı ortak bir deneyim oldu.
Aslı Öztürk: Performans içerisinde, sadece hareket için üretilmiş parçalarla değil, enstalasyondaki tüm parçalarla hareket arasında bir etkileşim var. Gözde’nin kumaşların üzerine işlediği amorf figürler, hareket için büyük bir ilham kaynağı oldu. Bu iki boyutlu figürlerin, hareket kompozisyonlarıyla koreografik bir yapıda bedenlenmesi, sürecin en keyif aldığım bölümlerinden birini oluşturdu. Gözde’nin doğadan bulduğu malzemelerle ürettiği Doğumlarını Hatırlayanlar adlı parçalar ve Duygu Parçacıkları olarak tanımladığı daha yumuşak formlardan oluşan işler, performans içerisinde bedenin ve hareketin bir uzantısı haline dönüşerek can buluyor, yer değiştiriyor.
Performansın enstalasyonu harekete geçirmediği zamanlarda sergide mevcut videolar var. Gözde’nin Duygu Parçacıkları olarak tanımladığı bu parçalarla dansçıların yaptığı doğaçlamalardan kurgulanmış iki video, sergi boyunca hareketin izi olarak mekanda dönüyor. Performans süresince ise tüm parçalar hareketle aktive oluyor. Cansız olanın canlanması, parçaların bedenlenmesi, esnemesi, değişmesi, dönüşmesi ve yer değiştirmesi hareket aracılığıyla gerçekleşiyor. Dansın ve hareketin canlı olan, anda gerçekleşen ve ardından kaybolan doğası, enstalasyon içerisinde hayata dair ince, narin ve özel bir deneyim alanı yaratıyor.
5. Enstalasyonda bir yandan mekanın bir parçası olarak var olan öte yandan koreografi ve dansçıların birleşimiyle birlikte kaldırılabilen, gövdeye monte edilebilen ve form değiştirebilen koreografik nesneler yer alıyor. Bu formların varlığı henüz fikir aşamasından itibaren çalışmanın bir araya getirilmesinde hareket unsurunun fikren dahil edildiğini düşündürüyor. Sizlerin nasıl bir araya geldiğinizden, koreografiyi nasıl kurguladığınızdan ve çalışma sürecinden bahsedebilir misiniz?
G.İ. Uzun süredir işlerini ve atölyelerini heyecanla takip ettiğim Aslı Öztürk ile buluştuğumuzda hem beden ve hareketle esneyebilecek hem de sabit ve mekanın manzarasını oluşturacak parçalar üzerine çalışıyordum. Doğadan ilhamla üzerine çalıştığIm bir yer temsili olan Kabuk, su temsili Göbek Bağı, yerin hafıza parçaları olan Doğumlarını Hatırlayanlar, Kor ve Fer, Duygu Parçacıkları gibi hareket ile esneyen ve form değiştiren parçalar ortaya çıktı. Koreografi ve dansçılar için hareketi ve jestleri araştırabilecekleri, bedenle sürekli devinen ve şekillenen bu kumaşlar, aynı zamanda Emanet Zemin’in sabit manzara parçalarını da oluşturdular. Duygu’nın tanımı ile hem tek başına mekanın bir parçası hem de performansla esneyebilen bu koreografik nesneler Aslı’nın yönetiminde dansçıların bedenlerinde evini buldu.
Aslı, dört element üzerinden dört dansçı Barış Diker, Alara Erdem, Umut Özdaloğlu ve Nazlı Durak ile çalıştığı ilk Emanet Zemin deneyiminde, her elementin birbirine temas ederek hareketi başlattığı, minik köksel kıpırdanmalardan, bedensel sarsıntılara açılan bir aralıkta koreografiyi oluşturdu. Toprak, su, hava ve ateş elementlerinin karakterlerini oluşturmak üzere, hikayelerimizi ve üretim süreçlerimizi paylaştığımız uzun soluklu provalarda birlikte çalıştık. Emanet Zemin’in .artSümer’deki ilk manzarasını oluşturan Emanet Şaman, Göğün açılması Uyuyan Tohumların Dansı gibi kumaş işlerin üzerindeki imgeler de Aslı’nın koreografisi ile dansçılarla can buldu.
.artSümer’de gerçekleştirdiğimiz ilk Emanet Zemin deneyimi hepimiz için yeni bir karşılaşma ve üretim süreciydi. Performansın oluşum sürecinde, dansçıların çalışma süreçlerine şahit olmak galeri için de yeni bir deneyimdi. Bu süreçte maddi manevi desteğini hep hissettiğim Aslı Sümer, mekanı provalara açtı. Böylece Duygu ile serginin kurulumunu yaparken, performans provaları ve ses kurgusu hep birlikte işledi. Böylece ilk Emanet Zemin’in her anını birlikte deneyimleme şansımız oldu. Yerleşim, koreografi, ses ve yeri geldiğinde performans için ürettiğim kumaş parçalar karşılıklı ihtiyaca göre o an şekillendi ve dönüşebildi.
A.Ö. Gözde ile Çıplak Ayaklar Stüdyosu’nda verdiğim dans atölyeleri aracılığıyla tanıştık. İşlerine ve üretme biçimine hayranlık duyduğum bir sanatçı olduğu için, Emanet Zemin projesine koreograf olarak dahil olmamı teklif ettiğinde tereddütsüz kabul ettim. Bana gelmeden önce sergi için küratör Duygu Demir ile çalışmaya başlamışlardı ve ilk görüşmemizde paylaştığı eskizlerde hareket için düşündüğü parçalar mevcuttu. Daha sonra stüdyoda denemeler yapmaya başladık ve Gözde, hareketin ve koreografinin ihtiyaçlarına göre parçalara müdahale etmeye başladı. Bu süreçte parçalar, değişip dönüşerek bugünkü formlarını aldı.
Üretim süreci benim için her anlamda yeni ve heyecanlı bir deneyim oldu. İlk kez bir görsel sanatçıyla ve küratörle çalışma fırsatı buldum. Duygu, sorduğu sorularla beni kendi üretim pratiğimde düşünmediğim şekillerde düşünmeye teşvik etti. Gözde, işlerini koreografik objeler olarak paylaşmak konusunda inanılmaz cömert ve açıktı. Parçaların her birinin hafızası, geçmişi ve bir hikayesi var. Prova sürecinde Gözde bu hafızayı bizimle incelikle paylaştı. Hem Duygu’nun hem de Gözde’nin her ihtiyaç olduğunda provada bulunması ama aynı zamanda güvenle alanı bize bırakabilmeleri çok değerliydi. Kavramsal çerçeve üzerine yapılan konuşmalar ve bu bağlamlar üzerinden gerçekleştirilen fiziksel denemeler sonucunda yavaş yavaş bölümler oluşmaya başladı.Sergi kurulumu ve provalar .artSümer’de eş zamanlı olarak ilerledi. Galeri tüm süreç boyunca bize ihtiyacımız olan mekanı ve zamanı sağlamak konusunda inanılmaz özverili davrandı. Prova sürecinde Berke Can Özcan, ilham verici müzikleriyle koreografi akışının ihtiyaçlarına göre bir kompozisyon oluşturdu. Sonuç olarak ortaya, hiçbir tasarım öğesinin birbirinin önüne geçmediği, her öğenin birbirini organik bir biçimde desteklediği bir iş çıktı.
Abu Dhabi kısmında ise NYUAD Art Gallery’de yaklaşık üç haftalık bir prova dönemi geçirdik ve bu bizim için inanılmaz bir fırsat oldu. Performansın genel çerçevesi aynı kaldı, ama yepyeni bir mekanda, eklenen yeni parçalarla ve bu kez üç dansçıyla, Berke’nin sesle bize canlı olarak eşlik ettiği daha gelişmiş bir versiyon ortaya çıktı.
6. Aslı Hanım, Gözde İlkin Emanet Zemin’in “doğada olduğu haliyle suyun, ateşin, havanın, toprağın hafızasıyla yoğrulan bir yer” olarak kurgulandığından bahsediyor. Bu bağlamda bu dört element koreografide nasıl temsil ediliyor?
A.Ö. Doğu felsefesi ve pratiklerinde sıkça karşımıza çıkan, bedenlerimiz de dahil doğadaki ve hatta evrendeki her şeyin dört elementten oluşması fikri her zaman ilgimi çekmiştir. Hava, toprak, su ve ateş elementlerinin kendine has yapısal özelliklerini hareket ve koreografi üretiminde referans olarak kullanmak, daha önceki işlerimde de deneyimlediğim bir yöntemdi. Emanet Zemin performansında da her parça ve her bölüm bu dört elementten birinden ilham alıyor. Bu referanslar, koreografi boyunca dansçıların parçalarla farklı biçimlerde, farklı dinamiklerde, farklı hareket kaliteleri ve zaman kullanımıyla ilişkilenmelerine yol açıyor.
Barış Diker’in performansın başlangıcında “Rüzgar” ile yaptığı solosunun referansı hava elementi. Dolayısıyla hareketleri daha hafif, nefes kullanımı daha dinamik, hareket kalitesi yumuşak ve sakin bir meltem esintisiyle başlayıp sonunda bir hortum enerjisine evriliyor. Bu dönüşüm, tüm performansı başlatan itici güç oluyor. “Kabuk” ile Barış Diker ve Umut Özdaloğlu’nun yaptığı düetin referansı toprak elementi. Hareketler daha yavaş, bedenin zeminle olan ilişkisi daha köklenmeye odaklı, formlar arasındaki geçişler daha ağır.
Alara Erdem ve Barış Diker’in “Göbek Bağı” ile yaptığı bölümde suyun her haline tanıklık etmek mümkün. Başında su daha katı, donmuş bir haldeyken, düet ilerledikçe suyun çözülmesine, akışkanlığına ve farklı kuvvetlerdeki hareketlerine tanıklık ediyoruz. Küçük “Kor” parçaları ateş elementinin temsili ve Barış ile Umut’un yaptığı düet bölümünde bedende ateşin yavaş yavaş gelişip kuvvetlenen dinamik enerjisi mevcut.
Doğanın dört elementinin farklı dinamikleri, performansın her bölümünde farklı enerjiler ve hareket kaliteleri ortaya çıkartıyor; bu çeşitlilik koreografiye katmanlı bir derinlik kazandırıyor.
7. Çalışmalarınızda Somatik beden farkındalığı üzerine odaklanıyorsunuz. Somatik beden farkındalığı kavramını ve bu kavramın Emanet Zemin için yarattığınız koreografide nasıl ele alındığından bahsedebilir misiniz?
A.Ö. Somatik farkındalık, en basit haliyle, bedenin duyumlarını ve hislerini gözlemleyerek farkındalık geliştirme pratiği. Dans sanatının merkezinde de beden var ve performansın derinliği tamamen anda olabilmekle ilişkili. Bu nedenle, uzun yıllardır hem eğitmen hem de koreograf olarak somatik farkındalık aracılığıyla beden-zihin ilişkisini derinleştirmenin yollarını araştırıyorum. Derslerimde ve koreografi üretim süreçlerimde, batı temelli çağdaş dans pratikleri ile doğu temelli somatik pratikleri sentezliyorum.
2014 yılından bu yana Vipassana Meditasyonu yapıyorum ve bu teknikten büyük ilham alıyorum. Üretim süreçlerimde, dans derslerimde ve performansların öncesinde mutlaka beden, zihin ve enerji bütünlüğünü destekleyen pratiklere yer veriyorum. Nefes pratikleri, kendi kendine titreşim egzersizleri ve somatik meditasyon pratikleri, bedenin hisleri ve duyumları aracılığıyla meditatif bir bilinç geliştirmeye yardımcı oluyor.
Bu bilinç hali, dansçıların anda var olma becerilerini geliştirmelerine, yaratıcı potansiyellerini açığa çıkarmalarına ve dansın/bedenin daha duyusal, hassas ve derin deneyimine katılmalarına olanak tanıyor.
Emanet Zemin özelinden bakarsak dansçıların performans boyunca parçalarla, mekanla, birbirleriyle ve izleyicilerle kurdukları duyusal ilişkinin temeli zaten somatik farkındalık. Dolayısıyla yukarıda bahsi geçen tüm pratikler hem İstanbul hem de Abu Dhabi süreçlerinin oldukça destekleyici, önemli ve vazgeçilmez bir parçasıydı.
8. Gözde tekrar size dönmek istiyorum. In Real Time sergi metninin de üzerinde durduğu gibi genelde izleyici olarak bir sergiye gittiğimizde bitmiş çalışmalar ile karşılıyoruz. Ancak hem sergide yer alan diğer çalışmalar hem de Emanet Zemin sanatçının imzasıyla zamandan özerkliğini ilan etmek yerine “orada bulunmuş sanatçıların bıraktığı izler ya da orada olacakların ipuçlarıyla” zaman ve değişimi öngörülemez bir şekilde izleme pratiğine davet ediyor. Bir sanatçı olarak çalışmanın hareket ve ses ile canlanması ve dönüşmesine şahit olmak sizin için nasıl bir deneyimdi?
G.İ. Farklı yaşamlardan biriktirdiğim kumaşları, ürettiğim imgelerle içine yerleştiğim bir ev olarak tanımlarken, her imgenin kumaşını bırakarak dans ve ses eşliğinde bedenlenmesi benim için yepyeni bir heyecanın, geri dönülmez bir sürecin kapısını araladı. Kumaşlar böylece hayalini kurduğum bir sahneye evrildi. Dikiş ile işlediğim imge ve formlar, koreografi eşliğinde dansçılarla yeniden şekillendi. Berke Can Özcan’ın üç kanalla mekanda örülen, yeryüzünün kayıtlarından oluşan ses düzenlemesi tüm parçaları birbirine teğelleyen bir birleştirici oldu.
Emanet Zemin de farklı arka planlardan ve üretimlerden gelen sanatçılarla bir araya gelerek ortak bir dilde buluştuk. Emanet Zemin’e çalışırken tanıştık, küratöryel çerçeve içerisinde dans, müzik ve görsel sanatları iç içe ördüğümüz bir süreç geçirdik. Birbirimizin biriktirme, çalışma, çözüm üretme süreçlerinden ilham aldık. Emanet Zemin benim için bir solo sergiden çok bu ortak deneyimin adı oldu.
9. Sizlerin de belirttiği gibi Emanet Zemin performansı, ilk kez 2022 yazında İstanbul’da .artSümer’de gerçekleştirildi. Bu bağlamda, Abu Dhabi ve İstanbul’daki edisyonları hem performansın yapısı hem de izleyici etkileşimi odağında ele aldığımızda belirli farklılıklardan söz etmemiz mümkün mü?
G.İ. .artSümer galeride gerçekleştirdiğimiz ilk Emanet Zemin deneyimimde, Duygu Demir ile mekan düzenlemesini yaparken koreograf, müziyen ve dansçıların da sahada olduğu bir deneyim geçirdik. Birlikte çalışmanın ve tanışmanın yollarını işleri yerleştirirken keşfettik, galeri mekanı için de hem performans provalarının olduğu, hem de serginin yerleştiği bu dönem hepimiz için yeni bir deneyimdi. Mekanda işlerin örülmesi ile bu örüntüde koreografi ve sesin yerini zamanını bulması eş zamanlı gerçekleşti. Böylece her çalışma sürecinde her parça birbirine kenetlenerek mekanda yerini buldu.
NYUAD galeride In Real Time sergisi kapsamında bize sunulan yeni mekanı ilk olarak Duygu ile kumaş işlerin yerleşiminde deneyimledik.
4. Autostrada bienalinden Yoldaş Kökler Emanet Taşlar serisinden bir eser, ve ParisB galeride gerçekleştirdiğim sergiden Ruh taşıyanlar, Miras ve Enkaz başlığında eserlerin yer aldığı yeni bir kurgu üzerine çalıştık. Koreografinin ana duraklarını göz önünde bulundurarak yerleştirdiğimiz işler, Aslı Öztürk ve dansçılar Barış Diker, Alara Erdem, Umut Özdaloğlu ile yeniden harekete geçti. Berke Can Özcan’ın sesleri provalarda yeniden şekillendirmesi ve performans süreçlerinde canlı icra etmesi; koreografinin üç dansçı eşliğinde yeniden yapılanması, yeni kumaş işlerin görüntülerinden esinle bölümlerin şekillenmesi ile In Real Time sergisi kapsamında sunduğumuz Emanet Zemin’i ikinci versiyon olarak belirtebiliriz.
In Real Time sergisinin konsepti dahilinde galerinin açık olduğu saatlerde provalara devam etmek hepimiz için yeni bir deneyimdi. Prova sürecinde izleyiciler, galeride çalışan güvenlik görevlileri ve galeri çalışanları da dahil hiç beklemediğimiz anlarda çalışmanın bazen sürecini yönlendirebilecek geri bildirimlerle Emanet Zeminin parçası oldular.
A.Ö. Performanstaki en büyük yapısal farklılık, .artSümer’de dört dansçı varken Abu Dhabi’de üç dansçı olmasıydı. İstanbul’daki süreçte işe dahil olan Nazlı Durak’ın yurtdışına taşınması nedeniyle sayımız azaldı. Performansa dansçı olarak benim katılmam söz konusuydu ancak son dakikada beklenmeyen bir sakatlık yaşamam nedeniyle üç kişi devam etmek durumunda kaldık. İlk başta bu değişimi kabul etmek benim için fikren biraz zorlayıcı olsa da süreç, tahmin ettiğimden çok daha sorunsuz ve akışkan geçti.
Yeni mekana Gözde’nin yeni parçaları dahil oldu. Performans akışı, bu yeni işlerle birlikte ufak dönüşümler ve değişimler yaşadı; üç kişilik versiyon mekana çok daha iyi yerleşti. Ayrıca İstanbul’da Berke Can Özcan’ın müziğini kayıttan duyarken, Abu Dhabi’de Berke bize canlı olarak eşlik etti ve bu performansa bambaşka bir boyut kazandırdı. .artSümer’de performansın bazı bölümlerinde, mekanın koşulları nedeniyle dansçıların daha temkinli hareket etmesi gerekirken, Abu Dhabi’de çok daha geniş bir alan olduğu için dansçılar çok daha fazla risk alabildi.
10. Aslı Hanım, son olarak, bir dansçı ve koreograf olarak, bir görsel sanatçı olan Gözde İlkin’in çalışmasının bir parçası olarak bir koreografi üretme deneyiminizi sormak istiyorum. Bu disiplinler arası üretim sürecinin sizin yaratıcı keşif süreciniz üzerinde nasıl bir etkisi oldu?
A.Ö. Gözde’nin dünyası, bir koreograf olarak benim için çok ilham verici. İşlerinde hareket üretimine vesile olabilecek pek çok veri var ve bunlarla zaman geçirmek, nasıl bir harekete dönüşebileceklerini, parçaların nasıl bedenselleşebileceğini araştırmak çok keyifli. Her iki süreçte de provalarda ne yapacağımı veya ne çalışacağımı bilemediğim bir an bile yaşamadım.Çağdaş dans, disiplinler arası üretime çok açık bir alan ve farklı alanlardan sanatçılarla işbirliği yapmak oldukça besleyici. Farklı sanatsal disiplinlerin buluşması, insanın düşünme biçiminin genişlemesine ve yeni ifade yolları bulmasına vesile oluyor. Gözde ile olan bu deneyim, bana kendi sanatsal pratiğimde hareketin ve görselliğin ilişkisine farklı perspektiflerden bakma fırsatı verdi. Umarım gelecekte farklı mekan ve zamanlarda yeni biçimlerde iş birlikleri olmaya devam eder.
Ayırdığınız vakit, ve samimi yanıtlarınız için çok teşekkür ederim
留言