Bale... Dünyada, insan zihni ve bedeniyle “uydurulmuş”, dolayısıyla değiştirilmesi, dönüştürülmesi için somut bir engel bulunmayan nice yapıdan, sistemden, gelenekten biri... Bale eğitimi çok küçük yaşlarda başlayan bir sistem olduğu için bale öğretmenleri, bazı çocukların ilk öğretmenleridir; çocukları dünyada karşılayan, onlara “hoşgeldiniz” diyen ilk ekiptendirler. İlk “hoşgeldin”lerin sıcaklığı, soğukluğu, sertliği, yumuşaklığı da unutulmaz. Dünyanın en mükemmeliyetçi dillerinden biri olan baleyle selamlaşmak... Aslında bu ilk karşılaşmanın nasıl olduğu çocuğun öğretmeniyle ilgili değil, kendisinin kendisiyle ilgili intibasını etkiler. Ve ilk intiba unutulmaz.
Zamanın ruhu; “tükenecek noktaya gelmeyen, kendi kendisini sürdürebilen bireyi oluşturma”dan yana. Ne kadar başarılı olunduğu, toplumun hangi gruplarının bu zihinsel ve fiziksel sağlık çemberinde yerini bulabildiği tartışılır ama konuşulmayan birçok konuyu açtığı için de önem taşıyor. En sert zihinsel ve fiziksel yaralanmaların yaşandığı alanlardan biri olan bale dünyasının marka değeri bile bunun üzerine kurulu: Zorluğuyla güzel. Oysa bale, ilk haliyle, 15.yüzyıl İtalyan Rönesansı soylularının, saray davetlerinde, düğünlerde yaptıkları, bir sosyal dans türü (İtalyanca ballo dans, ballare dans etmek anlamına geliyor). Büyük zıplamaların, bacak açmaların, çoklu dönüşlerin olmadığı o dönemde bale, belli bir grubun toplumsallaşma öğelerinden yalnızca biri.
Tarihin ilk kültür-sanat yöneticileri olan Floransalı Medici ailesinin üyesi Catherine de’Medici’nin Fransa kralı II. Henri’yle evlenmesiyle birlikte bale, 16.yüzyılda Fransa’ya ulaşır. Saraylarda, içinde tiyatro, müzik, dekor ve balenin de bulunduğu sanat festivalleri
düzenlenmeye başlanır. 17. yüzyıla gelindiğinde balenin sosyal dans olma özelliğine bir boyut daha ekleyen ve onu akademik dans haline getiren Fransa kralı XIV Louis olur. Kendisi de bale yapmayı çok seven kral, 1661’de dünyanın ilk bale okulunu açar. Bu durumda, bale öğretiminin soy ağacının en tepesinde, kendisine “Güneş Kral” unvanını uygun gören ve “Devlet benim!” diyerek mutlak monarşiyi işaret eden bir kral vardır. Tanrısal mükemmelliğe, dokunulmazlığa ve güce ulaşmak üzere insan olmanın acizliğini, çaresizliğini aşma deneyimi olarak bale, Güneş Kral için çok önemlidir. Çaresizliği
yaşadığı ilk dönem ise tabi ki çocukluğudur. Taht sırasının çok küçük yaşta kendisine gelmesi sebebiyle, yönetime sıkı bir Katolik olan annesi Kraliçe Anne geçmiştir. Soylulardan oluşan Paris parlamentosunun kraliçenin politikalarına karşı gelmesi yoğun iç çatışmalara, ekonomik sıkıntıda olan Paris halkının ayaklanmasına, kraliçenin baş vekilinin öldürülmesine ve kraliyet ailesinin ev hapsine neden olur. Tüm bu kaosa tanık, çaresiz, gözlemci çocuk konumunda olan Louis, annesine yapılanlar nedeniyle Paris’ten
ve Paris halkından nefret eder. Tahta geçtiğinde ilk iş olarak başkenti Paris’ten Versay’a taşır ve Versay Sarayını Barok anlayışıyla ünlü ihtişamına dönüştürür. Kişisel itibarı ile ulusun itibarı bir olmuştur. Agresif bir dış politika sergiler. Bir yandan da tarihin en önemli sanatçılarından yazar Molière, besteci Jean-Baptiste Lully ve koreograf / eğitmen Pierre Beauchamps ile çalışır. Kralın dans ettiği ilk eser olan Ballet de la Nuit (Gecenin dansı/balesi); gün batımından gün doğumuna kadar 12 saat boyunca karanlıkta sürer. Kralın, güneş tanrısı Apollon rolüyle sahneye gelmesi ve alanın aydınlanmasıyla ülkenin karanlıktan kurtarılmasını imgeleyen bir performanstır. Çaresiz çocuk artık yıkılmaz merkeziyetçiliğin; sorgulanması, dışlanması, saldırılması mümkün olmayan mükemmelliğin ve kurtarıcının ta kendisi olmuştur. Kırılmaz, üzülmez, ahenkle hareket eden çocuk... Dayanıklı çocuk... Dayanıklılığın performansı...
Bale dansçılarının dayanıklılık performansı, büyük nefes alışverişleri ve kıpkırmızı olan yüzlerini saklamak zorunda olmayan bir halter sporcusununki gibi değildir. Klasik ve romantik bale eserleri, tiyatro gibi belli başlı hikayelere, karakterlere sahiptir. Bir sporcu eforuyla bir periyi, varla yok arası bir hayaleti canlandırmak... Dayanıklılığın saklı performansı... Acı çeken ölümlü bedeni aşmak...
Bu ve bunun gibi nice fiziksel, kültürel, felsefi öğeler içeren bir gelenek olan bale, dans hareketlerinin atletik olarak gelişimi konusundaki evrimini hızla geçirmiştir. Bu atletik evrime yetişecek olan fiziksel ve zihinsel sağlık önlemleri konusunda ise son derece yavaş ilerlemektedir. Dansçı merkezli bakmaya; sakatlanmayı önlemek, bale hareketlerinin daha sağlıklı inşası amacıyla farklı hareket tekniklerinden faydalanmaya bile son on yılda başlamıştır. Rus Vaganova ve İngiliz Kraliyet Dans Akademisi gibi kurumların, küresel çapta uygulanan müfredat ve sınav sistemlerinde öğrencilerin fiziksel ve zihinsel sağlıklarına dair öne çıkan, baskın bir ilgi ve takip anlayışı görülmemektedir. Bu kurumlar ihtiyaca göre aksiyon alabilen dinamik yapılardan ziyade, teftiş edici pozisyonda kalmaktadırlar. Diğer geleneksel ya da yenilikçi dans türlerinden, çocuk odaklı eğitim anlayışlarından kendi sistemlerine adapte edebilecekleri nice bakış açısı ve vizyona karşı dirençlidirler. Panoptik; gözetlenen ve gözetleyenin, kontrol eden ve kontrol edilenin, düzelten ve düzeltilenin olduğu bir alan olan bale stüdyolarındaki pedagojik atmosferin oksijen seviyesi öğretmenin insiyatifine kalmış durumdadır. Yıllar boyu fiziksel ve psikolojik şiddet atmosferinde nefes almaya çalışan dansçıların eğitmen olduklarında, bu gelenekten neyi geride bırakacakları, neyi dönüştürüp ileri taşıyacakları kendi ellerine bırakılmıştır. Oysa yaş fark etmeksizin, doğru kanalla ifade edilmeyen geri bildirimler, bireyin benlik algısını etkileyebilir. Çocuklarda bu durum, topyekun hatalı bir varoluş olduğunu kendisine düşündüren bir algı bırakabilir. Koşulsuz sevmeye, bağlanmaya ve güvenmeye hazır halde dünyaya gelen çocuk için yetişkinler güven ve sevgi nesneleridir. Hayatta kalmak için ihtiyacı olan bağı koparmamak ve çatışma yaşamamak üzere kendini hatalı bir varlık olarak görmeyi tercih etmek durumunda kalabilir. Eğer ona bakım veren yetişkinlerle sağlıklı bir iletişim dinamiği oluşmamışsa, bale dersinde, “düzeltilmeye çalışılan” bile olsa ilgi ve dikkat gördüğü için “ben varım” hissini sağlıksız bir dinamik içinde yaşayabilir.
Dans eğitimi, ayna nöronların en aktif şekilde çalıştığı alanlardan biridir. Ayna nöronlar, karşıdakinin duygu ve düşünce durumunu, hareketlerini empati ya da aynalama yöntemiyle algılamak ve hissetmeye olanak sağlar. Koreografileri taklit ederek öğrenmede en önemli unsurdur. Bu durum, öğretmen ile öğrenci arasında yoğun bir kinestetik iletişim ve bağ oluşturur. Eğitmenin kolunun, ayağının, boynunun hangi açıda ne şekilde durduğu, içsel enerjisinin tonu, zamanı kullanışı ve daha birçok detay konusunda bilgi akışı sağlanır. Öğrenci tüm bu bilgilerin karşılığını kendi içinde arar, bulur, yerleştirir ve yansıtır. Tüm bu kinestetik bağ, öğretmenin söze dökmeden yansıttığı o günkü duygu durumu, öğrencinin bunun ne kadarını üstüne alması gerektiğini bilememesi gibi karışıklıklara da sebep olur. Bu çerçevenin olabildiğince sağlıklı kurulması gerekmektedir. Sevgi ve güven içeren bir atmosfer altında edilmeyen her dans, hayattan dışlanma korkusuyla atılan ya da aynı korkuyla atılamayan adımlardan ibaret olacaktır.
“Öğretmenim ben çok heyecanlıyım ama kiloluyum biraz, iyi dans edemeyebilirim, yine de geleyim mi?” 8 yaşında bir öğrencimin henüz ilk dersimizin başında, hem heyecanlı hem de mahcup bir ifadeyle dans dünyasını kendisinden korumak üzere sarf ettiği bir cümle... (O kadar da güzel dans ediyor ki oysa). Böyle belki binlerce çocuk bu ve buna benzer korkularla dans etmekten vazgeçti. Bale, dans, kimin için bunlar? “Çok heyecanlıyım” diyen çocuk için değil mi zaten? Çocuklar bağ kurmaya hazır olarak baleyi yeterince koruyorlar, peki bale sistemi onları ne kadar koruyor?
Tütülerin bile milimetresine kadar aynı olmasının gerektiği, mükemmelliyetçiliğiyle meşhur bale dünyasının mükemmel olmak için daha çok yolu var. Öğrencilere ve profesyonel dansçılara bütünsel bir anlayışla yaklaşılması gerekiyor. El yordamıyla sağlıklı bir eğitim ortamı yaratmaya çalışan nice öğretmene daha çok pedagojik araç önerebilmesi gerekiyor. Bale dünyasının, kendi acizliğiyle savaşan acımasız diktatör dinamiğinden kurtulması gerekiyor.
Comments