top of page
Yazarın fotoğrafıZeynep Acim

Alan Antakya “Bellek” Projesi Işığında Dansın Büyülü Dünyasına Yolculuk


Çağdaş dans ve performans sanatçıları Didem Koban ve Süleyman Demirkol 2019 yılından beri Hatay’da üretimlerini sürdürmektedir. 2023 yılındaki depremden sonra oluşturdukları Alan Antakya sanat inisiyatifi ise Aralık ayında Goethe Enstitü’nün İhtiyaç Haritası işbirliği ile düzenlenen Hatay Çocuk Festivali’nde birçok yaştan bireyle dans, hareket atölyeleri düzenlemiş, çeşitli çalışmalar yürütmeye başlamıştır. İnisiyatif, SAHA Sürdürülebilirlik Fonu kapsamında destekleniyor olup çocuklara, genç bireylere sanata kolaylıkla ve eşit bir şekilde ulaşabilme imkânı tanımıştır. 2023 yılında Berlin ayağına katıldıkları Kültür İçin Alan Dolaşım Programı ile beraber “BELLEK” isimli dans tiyatrosu projesi hayat bulmuştur. İleride kurulması hedeflenen ve içinde beraber çalıştıkları gençlerin, çocukların yer alacağı bu dans tiyatrosu topluluğunun yurtiçi ve yurtdışında çeşitli işlere imza atması amaçlanmaktadır. “BELLEK” isimli dans tiyatrosu projesi üzerine sevgili Didem Koban ve Süleyman Demirkol ile sohbet ederken dansın hayatlarındaki yerini, bu özel projenin onlardaki yarattığı dönüşümleri ve daha fazlasını tüm detayları ile onlardan dinliyor olacağız.


ZA: Dans sizin hayatınızda nasıl bir yere sahip? Dans etmeyi ve dansın size açtığı kapıları, bu hareket dolu dünyayı tanımlayacak olsanız neler söylersiniz?


DK & SD: Dansın hayatımızda yaşam tarzı haline dönüştüğünü söyleyebiliriz.. Yaşamımızın her alanında dans var, hareket var. İnsan anne rahmine düştüğü andan itibaren hareket etmeye başlar. Dünya üzerinde yaşamış geçmişten günümüze kültürlerin bıraktığı izlere baktığımızda yaşamın kendisi sürekli bir devinim halinde. Dans-Hareket var oldukça umut her zaman var.



ZA: Dans ve tiyatronun bir arada var olması ile ilgili deneyimlerinizden biraz bahseder misiniz? Dans tiyatrosu kavramını biraz daha detaylı anlatacak olsanız hangi detaylardan mutlaka bahsedersiniz?


DK & SD: Dilden önce hareket vardı. Dans ve tiyatronun bir arada olması yani Dans Tiyatrosu sanatı herhangi bir dile ihtiyaç duymadan duygu ve düşüncelerimizi beden diliyle anlatabilmenin, iletişim kurabilmenin evrensel yöntemi diyebiliriz. 



ZA: “BELLEK” projesi nasıl doğdu, sizce bu süreci başlatan en önemli ilk adım neydi? Deprem gerçeğinin ve yaşadığımız acı dolu süreçlerin bu projenin ismiyle bağlantısını nasıl anlatırdınız?


DK & SD: “BELLEK” 2019 yılından bugüne çalışıp ürettiğimiz çocuk ve gençlerle  6 Şubat depreminden sonra yeniden Antakya da bir araya gelip harekete kaldığımız yerden devam etme sürecinde  doğdu. Bu süreci başlatan en önemli adım Antakya’nın belleğine kazılmış  çok katmanlı dokusu diyebiliriz. Proje 2023 yılında Kültür İçin Alan Ortak Üretim Fonu kapsamında desteklenerek, Rahmi Öğdül’ün “Kentin Kapıları” metninden çıkışla Didem Koban’ın uyarladığı koreografiler ve Mercan Dede’nin müzikleriyle tamamlanıp 26-27 Temmuz tarihlerinde Antakya ve Arsuz da izleyicilerle buluştu.  Proje ortağımız Michael Maurissens yönetmenliğinde gerçekleşen ve çekimleri yıkıntıların arasında, Antakya sokaklarında bir ay süren”BELLEK” projesinin 30 dakikalık dans filmi üretildi. Bellek projesi  mekanları, insanları, kültürleri  ve unutmak istemediğimiz, hafızalarımıza kazılmış Antakya’nın dokusunu deprem sonrası  yaşananları anlatmak üzere çocuk ve genç dans topluluğumuzun bedenleriyle yorumlandı. BELLEK  yurt içi ve yurt dışı kurumlar ile sağlanacak bağlantılar  aracılığıyla sahnede canlı performans ve film gösterimleri için turne programın hazırlanıyor…  



ZA: Farklı yaş gruplarıyla çalışmak nasıl bir deneyim? Bu durumun sizce performanslarda veya atölyelerde nasıl yansımaları oluyor?


DK & SD: Farklı yaşlarla çalışırken, her yaşın bedeninde oluşan hareket esnasındaki kendine özgü devinimi ve hareket dizgelerini keşfediyoruz. Bu durum performans sürecinde bedenlerin kıvrımlı dizgelerinde sıkışan duyguları yansıtabiliyor.



ZA: Beraber hareket ettiğiniz, ürettiğiniz bireylerde sanata ulaşabilmenin veya sanattan mahrum kalmanın yansımalarını nasıl gözlemlediniz? Bu iki farklı durumda siz nasıl bir süreç yürütüyorsunuz? Çalışmalarınız nasıl şekilleniyor?


DK & SD: Antakya kendi içinde çok katmanlı bir kültür dokusuna sahip olduğu için her birey beraberinde kendi kültürünün yansıması oluyor. Öğrenmeye aç bireylerle hareket etmek oldukça verimli ve üretken bir süreç oluyor. Birey hareket ettikçe üretiyor, bedeninde hareketsiz kalmış her alanda kıvrımlar yaratarak nefes açıyor… Bedenin bu devinimi ruhunu da besliyor. Bu süreci bireylerle  bir araya geldiğimizde doğaçlama tekniğiyle yürütüyoruz. Birey belleğinde muhafaza ettiği duyguları doğaçlama sürecinde bedenine yansıtarak dışa vuruyor, devinim halinde hareket üreten beden dans etmeye başlıyor.   



ZA: Beraber çalıştığınız, hareket ettiğiniz bireylerle paylaştığınız bu deneyimin nasıl etkilerini gözlemliyorsunuz? Onlarda nasıl değişimler ve dönüşümler oluyor? Yaşadıkları deneyimi kendi gözünüzden paylaşacak olsanız neler söylersiniz?


DK & SD: 2019 yılından bugüne birlikte hareket ettiğimiz bireylerin bedenlerindeki değişim ve gelişimini proje üretim sürecinde rahatlıkla görebilirsiniz. Teknik dersler, doğaçlamalar, hareket  bedenin akışını zamanla değiştirip  gündelik yaşamında  odaklanma, doğru karar verme, kendinden emin olup yeryüzünü hissederek doğru bir şekilde yere sağlam basıp özgüvenlerini kazanmalarına yardımcı oluyor. Özellikle çalıştığımız genç dans topluluğumuzun velilerinden oldukça pozitif geri dönüşler alıyoruz. Elbette bir kültür öğreniyorlar. Çağdaş dans, bale, dans tiyatrosu alanlarda düzenli olarak aldıkları hem teorik hem pratik eğitimlerle ufkuları genişliyor. Davet ettiğimiz konuk sanatçılarla yepyeni deneyimler kazanıyorlar…  Topluluğun her bireyi Çınar fidanı. Antakya için sanatla yeniden umudu simgeliyorlar. Ve bu başlattığımız hareketin kültürünü belleğe işleyip gelecek her nesile aktarılmasını amaçlıyoruz… 


Hareket iyileştirir diyoruz ve değerli vaktinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ediyoruz. 



ZA: Zamanınızı ayırdığınız için biz teşekkür ediyoruz.Verdiğiniz yanıtlarla dansın büyülü  dünyasını ve bu dünyanın verdiği olanaklarla yaratabileceğimiz parlak alanların varlığını hatırlattınız. Hareketle kalmak, dönüşmek dileğiyle!

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentare


bottom of page